seks’e dair

  • 5 dakikalık bir metin-

aslında bazı şeyleri asal bileşenlerine ayırmak mümkün değil. bunlara basit denir. basit, mürekkep kelimesinin karşıtı. yani bir şey basitse parçaları yok demektir çünkü kendisi parçadır. mürekkebi basit asallarına ayırmanın da dayanılmaz bir çekimi var ve bir yönüyle bilgi üretme illüzyonuna da sahip. o yüzden parçalarına ayırabilme numarası yapma riskinden çekinerek cinsellik, orgazm, tahrik ve belki özelde de seks üzerine bir analizim var.

benim zaviyemden seks mürekkeptir ve şudur,

“dört dehşet” yazımdan bildiğiniz üzere, mâlumunuz cennet kovuluşumuz öncesi evremiz omnipotans içeriyor. yani mutlak teklik, bir çeşit vahdet-i vücûd hali. işte o hali hep özlemek, hep o halin hasretini çekmek, hep o hali çekiştirmek, istemek, düşlemek de ömürlük özlemimiz ve ana meselemiz. bu bir çeşit fon duygusu. hiç durmadan devam eden bir dip gürültüsü, radyo cızırtısı. işte bu cızırtı ile ne yapacağımız, ona nasıl katlanacağımız da tüm bu tiyatronun özeti.  bu robotik hengamede, kaotik şehirlerde yaptığımız koşuşturmada daha da uzaklaşıyoruz kendimizden, yani kovulduğumuz cennetimizden. işte o cennete uğramanın yolları var. yani bu bataklığa mola vermenin yolu… seks yapmak!

aslında uyumak, ılık havuzda gözleri yummak, cenin pozisyonunda kıvrılmak, karanlıkta oturmak, alkol almak, namaz kılmak, sarılmak, ve bebekken süt emmek gibi eylemler bu molanın türlerinden. bu sayede tazelenmiş olmak ve bu çöplüğe katlanabilme cesareti kazanıp tekrar gelmek. ve tabii katlanmak…

imdi… vaziyet şu, hani normalde tikeller muazzam bir kalabalık teşkil ediyor ya hani… hani, milyarlarca insan, trilyonlarca olay, ses, görüntü, anı, ne bileyim bir şeyler ile varlık çokluğu -sartrecı anlamda- midemizi bulandırıyor ya hani… işte bu çokluk kalabalığı içinde bir nefeslik teklik, bir nefeslik azlık, bir boşluk, bir minimalizm özlemi ile yüzeye çıkıp hava alma ihtiyacı hissediyoruz. yani azalmak, sadeleşmek, küçülmek, teke inmek, tek olmak istiyoruz. işte bu tek olmanın bizzat kendisini deneyimlemek mümkün olmadığı için bir fantezi nev’inden, bir illüzyon olarak deneyimliyoruz; seks yapıyoruz.

azalmak şöyle… dört şey var toplamda: ben varım, görünüşüm var, sen varsın, görünüşün var; işte bunları teke indirebiliriz. yani adeta tek beden, tek ruh, tek şey olup omnipotans yaşarız. bu elbette uyarılma ile başlıyor ve içimizde milyon yıldır ezber ettiğimiz açlık omurgası ile örtüşüyor; ne yapacağımızı hem biliyor hem bilmiyoruz. tuhaf… bu uyarılma öteki’ne yani ben olmayan’a yönelme ile devam ediyor -ben’e yönelirsem adı seks olmuyor- imgeye anlam, anlama duygu, duyguya zevk yükleyerek zirveye yürürken bir şey yapıyoruz, abartıyoruz! evet, abartış şart çünkü formun, yani bedenlerin kendisi et yığınları olmaları hasebiyle kendinde anlamsız. onlara bin ton anlamı boca etmezsek acıdan başka bir şey olmuyor et çitileme işi. yani aslında anlam yükleme yeteneği ile libido eş. eş ki şiir de libido ile yazılır, aşk da onunla olur. yükseklik arttıkça dört öge teke doğru yaklaşır, yani ben, bedenim, sen, bedenin arasında fark kalmamaya başlar. nihayet abartışın zirve olduğu anda o abartışı kaldıramayan teklik anlamı bir sıvı çıktısına yükleyerek aşırı anlam bagajından kurtulur. bu ağlarken, kusarken, terlerken de biraz böyledir. madde atarken attığımız bir mânâ da vardır maddeye yüklediğimiz. yani bir mânâ hafiflemesi yaşarız ağlarken, kusarken, terlerken ve seks yaparken.

eril olan yani toprağı ekenle toprağın kendisi arasındaki fark tekleşmenin, yani abartışın zirvesinde sıfıra iner. yani kadın/erkek farkı ortadan kalkar. zirve patlayışın, yani cennet ziyaretinin sonrasında tekrar yavaşça anlam azalması ile beraber dörde çıkış başlar. yani teklik yavaşça dört ayrı tikele dönüşür ve bu bir yabancılaşma duygusuna evrilir. yani dörtleşmekten ve doğal olarak yabancılaşmaktan toparlanması biraz süre alır. sonrasında doğal formumuza, anlam bagajından kurtulmuş, başarılı bir şekilde inkâr etmeye tekrar başlamış hallerimizle dünyaya katlanmaya verdiğimiz molayı bitiririz. yeniden uyarıya açık olmaya başlarız yavaşça ve yeniden özlemeye, cenneti istemeye…

sapkınlık formları oldukça göreceli bir tanıma sahip ki karşılıklı rıza olduğu sürece olan biten hiçbir şeye sapkınlık denemez. cenneti görme yöntemlerimiz farklı olabilir. en mühimi, kendimiz olduğumuz, gerçekten kendiliğimizi bulduğumuz tek an o an olduğu için üzeri örtük, sembolik veya açık bir şekilde onun için yaşıyor olmamız anlaşılır bir şey.

yaşlılar için bu cenneti görüş ritüelleri bittiğinden genel huzursuzluk halleri daha katlanılmaz bir hale gelebilir ve yerini başka cennetlerle doldurma eğilimi artabilir.

kendisi olamayan, cennete uğrayamayanların öfke kontrolleri az olur ve sokaklarda kavga, trafikte olay çıkartanlar genelde bunlardır. genelde libidosu yüksek, seyrek doyum gören gençlerdir.

libido düşüklüğü cennet görme ihtiyacını azaltır ama sahibine bir anlamsız hayat bahşeder. daha kuru, daha yavan bir yaşayış… bir çeşit çürüme…

yükselemeyen ve yüksekten paraşütle atlayamayanların kaotik toplumunda sanat olmaz. baskı, toplumu toplu halde kendiliğine yabancılaştırmayı amaçlayan baskı, daha ahlâklı değil daha saldırgan bir toplum yaratır. düzenli doyum yaşayanların bir taşı alıp cam çerçeve indirdiğini, kendini patlattığını, kadın cinayeti işlediğini, intihar ettiğini, hatta bağırdığını bile görmezsiniz. ideal devlet ve ideal toplum olsa olsa düzenli doyum yaşayanlardan müteşekkildir. doyumla kavgalı “baba” figürüne, süper ego yatırımına kapılmış, doğal eğilimlerine savaş açmış genç ruhlar hasta olur. kendisini “ideal mükemmel vuslatına” 35 yıl boyunca “saklayan” bir insan hastalanmıştır. gözünün önündeki ve içindeki hakikati inkâr ederek yaşamaya direnmek spor yapmaktan perişan olmaya, uykusuzluğa, kabızlığa, öfke krizlerine, kıskançlığa sebep olur. fertlerin hastalanması cemiyetin hastalanması demektir.

vicdanına, kendisine, cemiyete yabancılaşmışlar yığını ile yaşamak, yaşamak zorunda kalmak…

tüm bu yazdıklarım bir çözüm öneri yazısı değil. bu yaptığım bir tespit, bir gözlem… parmağımla işaret ettiğim yer ayıp yerleriniz değil, milyon yıllık koca bir hakikati inkâr etmek ayıp olan. göz ve kirpik ne kadar masumsa, cinsel organlar da o kadar masumdur; kirli olan sömürü, kirli olan saldırı, kirli olan sınıf tahakkümü, aşağılama, iki yüzlülük.

zevkli günler…

*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim dolunay doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe insan kitap kötülük mimesis mutluluk nietzsche psikoloji sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren

“seks’e dair” için bir yorum

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: