hey! sen!
bembeyaz kayalıklar sarı güneşle pişerken, asfalt kenarlarında et kurutan köylüler gördüm.
ağzında sakız diye mâlumat çiğnerken, geviş getiren kavanoz yalayıcılar gördüm.
ziftle sıvanmış bir putu dikip bir ömür bıkmadan yalayanları bir de. putlar bitmedi hiç yalanmakla.
bir sürü gördüm. bir sığır sürüsü ki toz duman ve inleyiş ve möleyiş ve canhıraş bir hayatta kalış, ölümden kaçış…
göğüsler gördüm meraklı kellemi kafesinden içine soktuğumda ne olup bittiğini anlamadığım. gözler gördüm bakmazken bile anlatan, anlatabilen bakışları olan.
kaktüslü dev kayalıklara çırılçıplak tırmanmak yetmez gibi aşağıdaki piknik alanından yükselen alayları duydum. salyalar saçarak köpük fışkırttılar ve çıplak tırmananlara güldüler kokan ağızlarıyla.
deliler âşık oldular. şâirler delirdiler. peygamberler gelip geçti, mağarada yaşadı dervişler.
insan bu, içi şarap kusmuğu siyah pazar poşeti kadar tiksindirici ve uzanmakta olduğu bulut ülkesini aramak için perîşan olacak kadar da tapılasıydılar. hasret, kesret, tekil ve çoğuldular. anne oldular oğulları savaşa gönderen ve kızları için ağlayan babaydılar. emektiler, sömürüldüler.
ölmek için doğduğunu bilen iki ölümlü henüz hayattayken seviştiler ve ölmek için doğmuş bir pembe derili dünyaya getirdiler. bunu bildiler, inkâr etmediler.
yaşamak, karanlığın hediyesini verecek bir el bulamadığı için karanlık olduğunu bile bile yaşamaktı ve başka bir karanlığı aydınlatabilen bir karanlık hiç olmadı.
insanı yazdım. kendisine âit olduğum hâlde kendisinden nefret ettiğim, ayna diye ona baktığım, onsuz yapamadığım, kovduğum, koştuğum, istediğim, savaştığım ve seviştiğim insanı. susmayıcı, izlenesi, çatışmalı ve pek sevilesi.
kafası, kovulduğu cennetlere gömük kalmışları, vücuduna asılınca başı ana rahminde gömük kalmış başsızları gördüm.
kelle kemikleri sıkışmaktan ezilmiş, kulak deliklerinden beyni dışarı sızmış hakîkat arayıcılarını duydum. onlardan oldum.
ve yemin ettim, o’nu, o’nu bulmadan ölmeyecektim.
yandım. ben yanmazsam sen yanmazsın diye yandım da geldim. yanmayan, yanamayan milyonların kokusuna dayandım da geldim.
ve bir tane dünya vardı hepimizin tepindiği. ve onun içinde insan sayısı kadar dünya gördüm.
*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe insan kitap mimesis mutluluk nietzsche psikoloji roman sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm öteki özgürlük şair şiir şizofren