aynı şerbetten birer yudum alsak, sendeki tecrübe ile bendeki müsâvî olmaz. yâni tecrübe, mânâ, his şahsî.
çocukluk çağından beri de ekşisi, sevmesi, özlemesi filân derken aynı his sandık içlerimizdekini. oysa muâdili, benzeri idi sadece. peki dil neydi?
bendeki mânâyı ceplerimdeki kelimelerin kalıbına döker dondururum. bin kusur eklenir donarken de üstelik, bin katlı özeti gibidir lafızlar mânâların. uzatırım sana kelimelerimi. sen de tercüme edersin, şahsi mânâların ile eşleyerek. yâni benim kalıplarıma bakar, içindeki en yakın mânâyı yakıştırırsın. ne oldu şimdi? anlaşıldı mı? bir şey, evet ama benim dediğim şey, hayır.
yâni benden çıkan iki kere kusurlanmadan varamaz sana. benim özetime senin şerhindir anladım sandığın.
o yüzden kelime kasıttır, îmâdır. kastederiz konuşurken, îmâ ederiz.
felsefe iki bin beş yüz yıldır şu hatayı yaptı: sözcükleri anlamın birebir karşılığı, anlamları kelleden kelleye taşırız sandı. sandı ki mânâya lafızdan varılır. yanıldı. oysa “anlam” da bir şahsî tecrübe idi ve kelleden kelleye kazasız sevk etmek mümkün değil idi.
devreye edebiyat girdi.
mânâ tecrübemi dil kalıbıma dökerken birebir olsun için kasılmaz da her türlü dil taklasının îmâ olduğunu bilir isem, kelleden kelleye mancınıkla mânâ fırlatmasını estetize sözcük hâkimiyetim ile yaparım. bir cümle kurarım, bir ucunu sanata kıvırır bırakırım. onu gören anlar benim ne çektiğimin rengini.
dil… ah dil… ne onunla ne onsuz. onu bilen, her şeyi bilir.
“iyi edebiyatçı” kimdir, anladık mı şimdi? o buhar gibi tüten şekilsiz, müphem, tek şâhitli, dumanlı iç tecrübe dansını en iyi târifleyen, en iyi kasteden. kendi çektiğini bana dili ile çektirebilen.
*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe hayat insan kitap mimesis mutluluk nietzsche psikoloji roman sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren
kanaatiniz nedir?