karton aydınlar

yazan:

  • 3 dakikalık bir metin-

dik oturuş, kalın gözlük ama en mühimi diksiyon… düzgün bir diksiyonla otuz ıq puanı fark atarsınız. kime? ortalama ıq’ya. iskelet seviyesinde zayıf gezip, adına “fit” demek de önemli. kabuk çağında kabuk makyajı yetiyor sîmâperestler için. klişe bilgilerin orta zekâyı kandırabilir nitelikte olan bir türü vardır. en alt türü mâlûm… çekirdeğe ağzını vurunca bırakamadığını söyleyişin işte. bundan bir kademe hâllice olan da hepimizin aslında enerji olduğu, “bencil bir organizma” olduğumuz, bir şeye inancınca gerçekleştiği filân. karton aydın olmak, belirli bir zümrenin şişirmesi ile başlar. yukarıda veya zeki görünmeli ama halktan kopacak kadar değil. meselâ 120 ıq görünmek yeterli. gözlüğü demiştik, oturuşu da. ama dik derken, çok dik… dimdik oturmalı insan. ezberlenmiş bazı “bilimsel” bilgileri makinalı gibi sıralamalı.  programdan önce biraz bakmak kâfi.

memleketin her yerindeki camileri taş taş bilen bir uzmana, kubbeyi kastederek şunu sordu spiker: “neden hep yuvarlak?” bunu böyle yazınca komik görünüyor ama öyle muhteşem bir diksiyon ile sordu ki hoca bile bunu ciddi bir soru sandı bir an. ben de bir süre şüphede kaldım. çünkü kadın bakımlı ve dikti. makyajı dozundaydı ve diksiyonu muhteşemdi. o soylu aptallığını kamufle edecek kadar hem de. böyle tiplerin karşısında uzmanlığını unutur uzmanlar. çünkü garibim, hayatı öğrenmek ve düşünmekle geçmiştir ve kabuk makyajı numaralarını öğrenecek vakti kalmamıştır. çıkar, işini yapar. ve bunları da yutar.

bu spikerin yazar versiyonları da var ki evlere şenlik. bir kötü kitap saçmalamış ve daha kötüsü çok sattığı için bir sürü güzelim ağaç o saçma kitapta harcanmıştır. yalnızca boş bıraksa, hiç değilse bir ağacın öyküsü olabilecekken bir de içine bir sürü yazı yazmış, güzelim boş kâğıtları mahvetmiş.

“son romanınızın konusu nedir?”

“çok sıra dışı bir çocuktum. anlatmış mıydım?”

seçilmişlik paranoyası bu çağda normal oldu tuhaf bir şekilde. narsisizm öyle yaygın ki artık herkesin kendisini mesih sanması vaka-ı adiyeden. sadece hayatta olan insan sayısı bile yedi tane bir milyar iken, bunun bilmem kaç katı da ölmüş ve doğuyor iken, nasıl olur da çok ilginç olunur! akıl almıyor. sıradan olduğunu anlayan, erer.

en genel karton aydın özelliği ise eminlik. târih boyunca saç yolmuş binlerce filozofun çilesi olmuş şüphe. bir kere felsefe okuyan, koca bir şüphe târihini okur. koca descartes ürperti ile şunu der: “basit bir toplama işlemini bile ben yanlış yapıyor olabilirim; belki bir cin tarafından kandırılıyorumdur.”  işte böyle bir adam demiş “cogito ergo sum,” diye; düşünüyorsam, varımdır.

“hadi yine kandırılıyorsan?”

“kandırılıyorsam da varım. var olan kandırılır!”

neticede, şüphe cinnetiyle intihar gözlerle hakîkati arayarak, kendi adını tereddütle söyleyecek kıvama gelen bir düşünürler târihinden sonra bu karton aydınların en bâriz huyları, kuantum fiziği ile ilgili duyduğu en saçma iddiayı en klişe yöntem ile anlatırken bile çelik gibi bir eminliğe sâhip olmalarıdır. şüphenin tersi imandır. öyle imanlı konuşurlar ki şeftalilerin konuştuğunu söylese inanırsınız.

bu diksiyonlu gözlüklüleri bir süre sinirlenmeden izlemeyi başarınca anladım ki memleketin asıl problemi, ortalarda kültürlü diye bir şeyin pek olmayışı. programdan evvel ezberlediği birkaç internet bilgisini hem de unutarak anlatıyor ve milletimiz ağzı açık dinliyor. yazdığı “roman” hakkında sorular soruluyor, bir roswell ufo’su gibi cevaplar veriyor: “insan denen organizma…” bu ne galaktik dil böyle! hangi galaksideyiz? ha, bir de târih romanını anlatırken balinaların plankton yediği konusuna filân girmişti. daha çok tahammül edememiştim. burada en tuhaf olan şey bu koca saçmalığı kimsenin görememesi. hadi hemen görülmedi diyelim, üzerinden yıllar geçtiği hâlde incecik karton aydın, niçin hâlâ “aydın”?

sanırım iyi bir diksiyon kursu araştırmalıyım.

*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe hayat insan kitap mimesis mutluluk nietzsche psikoloji roman sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: