başarısız olma teknikleri

  • 7 dakikalık bir metin-

içinde “kişisel gelişim” saçmalığı veya su katılmışı olan kuantum’lu, evrene mesajlı, evren yasalı saçmalıklardan birinin geçtiği bir yazıdan tüm hücrelerimle iğreniyorum. burada anlatılacak olanların da o sınıfta ele alınması beni yaralar. o yüzden baştan söylüyorum, bu bir motivasyon yazısı değildir. bin kere düşmüş bir adam kendi düşüşlerini derlemiştir.

bazen bazı şeyler istiyoruz, çalışıyoruz, dua ediyoruz ve sahiden de oluyor ama olması olmamasından tuhaftır. olursa niçin olur da olmazsa niçin olmaz hakkında bir iki kelâm edeyim.

kediler veya köpekler kendi içinde son derece eşittir. mesela tüm van kedileri hemen hemen eşit zekâda, yetenekte, kuvvettedir, anomalileri saymazsak. insanda durum böyle değil. yelpaze çok geniş ve yapabileceklerimiz çok farklı.

bazen bazı şeyleri severiz, yapmak isteriz. seviyorsak o işte bir bit yeniği arayabiliriz. belki de o şeye yeteneğimiz vardır, kim bilir.

bir şeye yeteneğimiz var demek, o şeyi çoğu kişiden kolay yaparız, zevkli yaparız, daha çok gelişebiliriz demek. yetenekli koşucu yeteneksiz koşucudan hızlı değildir, hızlı olmaya istidadı vardır. yani bilkuvve, yani potansiyel olarak yapabilme kapasitesi taşır. yani değerlendirirse, bir imkâna sahiptir.

yeteneksiz olunan işlerde de bir şeyler yapabiliriz elbette ama dediğim gibi, daha fazla efor harcayarak. efor, bizim yegâne yakıtımız. efor demek sağlıklı ve enerjik zaman ve emek. işte bu en değerli şeyi verimli yerlerde kullanmak mühimi.

lüzumsuz insan ve yerlerin, yanlış sevgili ve dostların en çok da bu kıymetli nimetimizin, eforumuzun emicisi olduğunu düşünürsek, kimseye laf anlatmaya çalışmayınız.

sevdiğimiz bir işte yeteneğimiz yoksa o işte başarı beklemek efor israfından başka bir şey değildir. hobi kabilinden yapılabilir ama yetenek, gelişme eğiliminin temel parametresi. yeteneksiz adam, üzgünüm ama hiçbir şey yapamaz. yetenek diye bir şey bal gibi de vardır ve maalesef doğuştan gelir.

on bin saat bir masaldır. yetenekli birisi zaten bir şeyde on bin saat boyunca gelişir. yeteneksizin gelişimi onuncu saat durur da binlerce saat boyunca yerinde sayar.

herkes beyninin yüzde yüzünü kullanır. aramızdaki farklar kullandığımız yüzde değil gerzek bir beyne sahip olup olmadığımız. bazı beyinler öyle ki yüzde yüzünü kullansan ne, kullanmasan ne…

gelişmeye yatkın ve gelişmeye dirençli yanlarımız var. gelişebilen yanlarını dinlendirip zor gelişen yanlarının, zayıf noktalarının üzerine giden kişi olsa olsa vasat olur. bizi bir şey yapan ortalamaya çekilmiş becerilerimiz değil, bin işte beceriksiz de olsak bir işi iyi yapabilişimiz. kötü koşuyor, coğrafya dersinden kalıyor, bilek güreşinde yeniliyoruz belki ama satrançta tüm şehri harcıyoruzdur belki.

o yüzden ilk ve en önemli şey gelişime açık olan yanlarımızı tam olarak keşfetmek. bu keşif bazen sanıldığından uzun sürebilir. nitekim bazen bazı kişiler otuz yaşına gelir de hala neye yeteneği var, bulamaz. yetenekli olunan yanları keşif için bin şeyi denemek, bin işe girmek, gezmek, görmek, kitap okumak ve bin deneyim biriktirmek iyidir. bu süreç ne kadar hızlı olursa o kadar iyi. erken yaşta keşfedilen bir yatkınlık kadar değerli bir şey de yoktur.

hayatın bize bazı borçları var sanılıyor. hayatın bir ödeme yapacağı filan yok. ilahi adalet bu dünyada yok. çalınan emekler uçup gitmiştir. gömülen para, enerji ve çaba yok olmuştur. azmeden başarır diye bir yasa yok. çok çalışan da pekâlâ avcunu yalayabilir ki çoktur yalayanı. bir şeyi çok istiyor olmak o şeyin kaderimizde olduğunu göstermez. istek, bir mızmız çocuk gibi içimden gelen bir şeydir ve hayat bunu umursamaz, tabii evren de. bunların hepsi çöptür. kayıtsız, mutlak kayıtsız bir evrende yaşıyoruz. evren nedensellik ile çalışır. bu bir makine gibi. kullanmayı bilen şansını arttırır.

kaos teorisi’nden beri şunu kesin biliyoruz ki planlar tutmaz. evdeki hesap çarşıya uymaz. hedef süre uzadıkça şaşması artar planın. öyle ki bir iki yıllık süreçlerde plan tamamen çöpe gider.

o yüzden plandan, hele de uzun plandan kaçınmalı. sonuç odaklı planlar da yapmamalı. emek odaklı planlar olabilir pekâlâ. hedeflerin de net, keskin değil, soluk, silik olması iyidir. yaklaşık bir yuvarlak çizilmesi ve aynı duyguyu yaşatacak alternatiflerinin de makbul olması…

biz genelde bir başarıyı görünce sadece sonuçla ilgileniriz. muhteşem bir şekilde forma girmiş bir fiziği görünce arkadaki dev emeği, sporla, diyetle, iradeyle geçen yılları görmeyiz. oysa arka planda gömük halde dev bir efor dağı var. odak orası olmalı. ücreti görmek mühim…

başarı dediğimiz fetiş de bir hastalık kimi zaman. hasta annesine bakan bir adam başarılıdır pekâlâ. ille de cafcaflı alkışlar, dereceler, beyaz yakalar şart değil… başarı bazen sabah uyanabilmektir.

ayrıca başarısızlık da su gibi ihtiyaç duyduğumuz bir şey. kendisi başarıdan daha öğreticidir ve insan kılıcıdır.

aslında hedeflerin silik bir şekilde bir kenarda durması iyidir ama “emek odaklı plan” dediğim şey çok mühim. yani üniversite sınavında türkiye derecesi yapmak için, çalışılacak bin kitaplık bir hesap çıkartılmışsa, o hesaba odaklanılmalı. yani hedef o bin kitap olmalı. sonuçlar kendi başının çaresine bakar.

bir yıl sonrası için bir hedef belirledim diyelim. devamlı okuyarak gelişen, tekâmül eden, yol alan birisi her ay bir ay evvel öncesinden daha ileride olacağı için birkaç ay sonra, artık az gelişmiş halimle belirlediğim hedefi de beğenmez olacağım. yani geliştikçe hedeflerim de değişecek, değişmeli. o yüzden ödenecek tutarın, gömülecek emeğin, efor tutarının hesap edilip ona yüklenilmesi en yeği.

istekler de dostumuz değil düşmanımızdır. onları biz kendi salahiyetimizle yaratırız, sonra başımıza bela ederiz. sahibini ısıran evcil hayvan oluverirler.

düzenli üç muhteşem alışkanlık öneriyorum. sizin de kendiniz için belki mükemmel üçlünüz vardır ama benimki her gün mükemmel uyku, her gün spor, her gün okumak. bu muhteşem üçlü tüm diğer parametreleri dengeleyen, sahibini akîl yapan şeyler. ilki ruhum, ikincisi bedenim, üçüncüsü beynim için.

bir işte mükemmel olmayı hedeflemek sadece gericidir. mükemmel iyinin düşmanıdır. 80-20 diye bir kural var. şu… bir işte yüzde seksen başarı elde etmek için yüzde yirmi efor harcamak yeterken, kalan yüzde yirmilik başarı için harcadığım eforu dörde katlamam gerekiyor. yani aslında bir iş için kolları sıvamak ve o işi her gün az az yapmak bence eforumuzu oluşturan iki şey olmalı. ani ve aşırı motivasyonlar elbette ki sönmekle sonuçlanıyor.

nedensellik demiştik… hayatı yavaşlatıcı, sarhoşluk verici ve illüzyon anlamlardan bir temizlemek gerekiyor. nazarlar, şefkat tokatları, ilahi ikazlar, mesajlar, sezgiler, telepatiler, kötü hisler, kader işaretleri, rüyalar, hayata taşıyamayacağı bir anlam bagajı bindirir. hayat bir makine gibi girdisi, çıktısı, mekanizması olan bir şey… önemli bir şans faktörü de eşlik eder o mekanizmaya. o yüzden kesin sonuçlardan değil, yükseltilmiş şanslardan söz etmek iyidir.

aynı anda on kursa gitmek, on işe koşmak, on kitap okumak demek aslında hiçbirini yapmıyor olmak demek. temel emek birikiminin üzerine çıkmayan yatırımlar boşa gider. evet, yani on iş sıfır işe eşittir. bir işe odaklanmak elbette çok daha iyidir ama bunda da o kapı boşluğuna tıkıştırılamayan, uzaya uçan bir emek yığıntısı var. demem o ki bence ideali üç iştir. ne çok ne az.

yani üç gündem belirleyip onlarla meşgul olmak ama bunu temel emek birikimini geçecek miktarda sürdürmek… yani belki bu -işine göre- bazen bir ay, üç ay, beş ay… üç gündem örneği ne olabilir: ingilizce öğrenmek, dans öğrenmek, okulu bitirmek. bunlardan belki birisi diğerlerinden erken bitecek veya daha uzun sürecek ki birkaç ayda bir, bu üçlü liste güncellenecek ama asla dörde çıkmayacak.

ortada bir “başarı” varsa muhakkak orada yetenek, emek ve şans üçlüsünün üçü birden vardır. ama bu üçünden herhangi biri olunca muhakkak “başarı” gelecek diye bir şey yoktur. çoğu yetenekli, çalışkan ve şanslı hiç bilinmeden göçer gider. ikisi de yeterli değil, üçü lazım.

kötü düşünmek motivasyon veriyorsa -bazısına verir- iyidir. pes ettiriyor, tembellik veriyorsa zararlıdır. formül bu kadar basit. en önemlisi, anlamları veren biziz, bunu bilmek. ussal kararlar yerli yerince verilmiş de geriye kendimizi motive etmek kalmışsa, bunu pekâlâ anlamlar ile oynayarak yapabiliriz.

tekrar başa dönersek, çocukluğumuzdan beri yazar olmak istiyor olmak bizi iyi yazar yapmaz. buna çok inanan bir yazar dostum toplamda türkiye genelinde 4 adet satmış olan, edebi olarak haşat durumdaki kitabı yüzünden şiddetli bir hayal kırıklığı yaşamıştı. yazar olmalıydı çünkü inanmıştı, artık ne demekse…

bence hayattaki en acı sahne, yetenekli bir kişinin bunu hiç fark edemeden veya kullanamadan kendini tüketmesi. şayet kendimize karşı tek bir ödevimiz varsa o da ivedilikle iyi yapabildiğimiz işleri bulup onlara odaklanmak. bu, falancayı filancayı geçeceğimiz anlamına, veya bu çöplükte mutlu olacağımız anlamına gelmiyor ama yapabileceğimiz en iyi şey. evet, hayatta yapabileceğim en iyi şey kendim olmak.

aslında hep hatalı olarak, “tekâmül” kelimesini kullandım gelişen kendilik için ama bence oraya “tekemmül” demek lazım. yani gelişmek değil, tamamlanmak. tıpkı yarısı yapılmış bir yapboz gibi, puzzle gibi. yarım inşaat olarak doğuyoruz. kendimize doğru bir geri sayım içinde, tamamlayarak, nihayetinde bitmiş bir kendimize dönüşmek ve hayatı tekâmül ettirmek… evet, bu daha doğru oldu. 

başarılar…

*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim dolunay doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe insan kitap kötülük mimesis mutluluk nietzsche psikoloji sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: