siyaset ile niçin meşgul olmadığımı îzah edeyim. yeme, uyuma, üreme yâni aristo’nun “sığır yaşamı” dediği, tasavvufta “nefs-i emmâre” diye geçen aşağı düzeyde uzun kalmak depresyon yaratır. salt zevk, mustafa merter’in bahsettiği anlamda üst katları özletir. sonra bir “anlam” arayışına gireriz. biliş seviyemiz derecesinde bir “anlam”ın peşine düşeriz. yâni kellemizi satacak bir dava ararız ki aynaya baktığımızda kendimizi aşağılamayalım. en basiti, takım taraftarı olmaktır. oyuncuları, yönetimi durmaksızın değişen bir şey bir “anlam”a sâhipmiş gibi gözükür de orada takılı kalırsak, farkındalık düşüklüğümüze en bâriz işareti teşkil eder. bunun hâllicesi siyasi parti taraftarlığıdır ki insan olduğu için hata yapmaya mahkûm olan durmaksızın değişen üyelerine rağmen anlam açlığımızı doyurabilir. takım tutmakla fırka tutmak arasında fazla fark yoktur çünkü irrasyonel bir tutkudur. nedense bizim fırka mutlaka haklı ve nedense rakip fırka mutlaka haksızdır. bu seviye, toplumun çoğunluğu için uyutucudur ve anlam açlığını doyurur. bunun üstü ideoloji tâkipçiliğidir ki tümele ilk adımdır.
tümel nedir? tikel olan her şey kusurlu, yarım, ham ve karışıktır. sözgelimi, sosyalistleri desteklemek tikeli desteklemektir. içinde insan-lar olduğu için hata yapma zorunluluğuna sâhiptir ve bu savunu düşük biliş seviyesine âittir. fakat sosyal-izm’i desteklemek tümeli desteklemektir, yâni fikri. “-ler” üzerine düşünmekten “-izm” üzerine düşünmeye yükseliniz. bu ayrım, felsefe ile meşgul olanlar için bârizdir ama birçok kişi karıştırır. fikirler tümel, soyut ve teorik olduğu için genellikle adildir ve adâlet mevzû nüans farkı ile çoğu fikir hareketi için temel derttir. hiçbir fikir soygunculuğu, rüşveti, adam kayırmayı, arkadan vurmayı, yâni adâletsizliği savunmaz, savunamaz. fikirlerin tikel temsilcilikleri ise ağzına kadar bunlar ile doludur. efendim, sistem cemiyetleri, cemiyetler ise fırkaları yönetir. o yüzden verdiğiniz reye göre memleketin yönetildiğini illüzyonundan çıkınız. siyaset son derece değersiz bir uğraştır. o zâten olacağına varır. tepedekinin ismi mühim değildir. cemiyetin geneli neyse, vaziyet odur. rey oranları kıymetsizdir.
siz hiç, okuyan, bilinçli, aklı başında bir kitlenin namussuz bir yönetici ile yönetildiğini gördünüz mü? cemil meriç’in dediği gibi, pastayı sağdan yiyene sağcı, soldan yiyene solcu denir. en sığ tartışma siyasi tartışmadır. siyasi hâdiseler sıcakken yorumlanamaz ve bir şey sıcak olduğu kadar tikelliği artar. üzerinden 5 yıl geçmeden hiçbir film izlenmez, 50 yıl geçmeden de hiçbir siyâsî hâdise anlaşılamaz. haberleri bile 10 yıl sonra izlemek îcap eder. yâni bugün 1970’i anlamaya çalışabiliriz ama 1990 fazla yenidir üzerinde düşünmek için. ağaçtan ormanı görememek, resme uzaktan bakmak diye bir şey vardır. kuklacının kuklacısı olan kapitalizm ne isterse o olur; uzaktan bakan görür.
size adâlet hakkında bir bomba bırakıp kaçayım. iki kişi kavga etmiş, bunların birisi, yunanlı bir kadın müslüman. diğeri türkiye vatandaşı bir yahudi erkek. sıfatların önemi var mıdır? dine, ırka, cinsiyete bakmadan, aralarındaki meseleye salt adâlet ile bakabilecek kim vardır? bir feminist erkeği, bir müslüman yahudi’yi, bir türk milliyetçisi de yunan’ı savunabilmelidir şâyet adil ise. taraf ne demektir? adâletsizliğimize verdiğimiz şirin bir isim işte. bizi gidi kayırıcılar bizi…
*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe hayat insan kitap mimesis mutluluk nietzsche psikoloji roman sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren
kanaatiniz nedir?