karanlık uçuklardı
adamcağızın kafasında
perdelerden gölgeler sızardı
kadın
bir adama, bir gölgeye bakardı
hünerdi sırt dönmek
toprağa tırnak geçirmek hünerdi
azametle yoğrulmuş, şiddetle hamurlanmış
gözyaşıyla karanfil diriltmek hüner
gölgeler salardı adam, buz gibiydi
durup resim kenarlarından izlerdi kadını
düğümlüydü adam, ilmik ilmikti
kendini, kendi girdabından tutup çıkarmıştı
ne zaman ki ermiş, bitkin düşmüştü
doğrulunca adam, o kadını bulmuştu
ürkekçe elini uzatırdı
karanlıkta, dokunacak şeyler arardı
kadın yok, hayali vardı
resimlerin kenarında, aynaların arkasında
kaç kat kaçsa da nâçiz bedeninden
yine damarlarında, o kadın vardı
ağlamayla açtığı kanallarda şimdi
kanların dolduğu yataklar vardı
örtülere de bürünse katlar altında
solukları içinde, bir kadın saklı
ağlayarak besledi karanfilleri
kirli sakal köpeklere, ekmekler verdi
sardı, sessizce, hayalet gibi
belirsiz halatlarla, düğümle kadını
çeniledi sahnede, kuyruğu yaralı
sokak köpekleriyle bir oldu, kâh
kadın ne zaman burksa gamzeleri
kadının gamzesiz olduğunu anladı, kâh
bir gün, kadın hikâye oldu
gölgeler bulamadı kadını dünyada
kadın kadın, fersah fersah gezdiler
adamın damarları çekilmişti, sanki
kanla besli karanfil de solunca
anladı ki kadın perde arkasında
anladı ki perde, kadınla arasında
yıllar geçti, sahne boştu
bir adam çıkıverdi sahneye
bir kadın anlattı ki, öylesine düşsel
ancak şiirde olurdu böylesi
baktı adam, perdelerde tepki yok
münzevî girdabına göçtü geri
mezarını sahneye yaptırdı
2.6.7.38
*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim dolunay doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe insan kitap kötülük mimesis mutluluk nietzsche psikoloji sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren