“inanç yaratır” demişti bir inançlı zamanında da anlayanı olmamıştı beğeneni kadar.
evet, inanç yaratır. bizler kendi inandıklarımızın içinde yaşıyor değil miyiz? kendi odalarımız ve evlerimiz, inandıklarımız.
hani bir zaman sevgilisine yemin ediyordu sevgilisi; beni gerçekten seviyorsun ve bana bir denizci düğümü ile bağlısın. benden başkasına bana baktığı gibi bakamaz senin bakışların ve başka bakışlar sana davetkâr baksa bile kör kalırsın.
şüphe karışana kadar inanç ve mutluluk doludur her şey. işte bu inanç -belki de asılsızdı ama- mutluluk veriyordu her ikisine de. mutluluk kelimesini hiç duydunuz mu? hani şu, uğruna yaşamaya değer tek şey olan şeydir kendisi.
hani bir zaman, bir yaşlı kadın at arabasının altında kaldı da herkes donakaldı. tek kişi şâhit olsaydı -velev ki en ahlâksızı olsun- koşardı kadıncağızın başına ama cemiyet aptal olduğu kadar ahlâksız, ahlâksız olduğu kadar aptaldır. hangisi çoktur bilmem. iki adam yan yana geldi mi ilimleri yarıya düşer. erdemleri de öyle.
senden ayrılmak isteyenin yüzüne bön bön bakmanı ve ayrılmak diye bir eylemin olmadığını kekelemeni tavsiye ederim sana. aslolan sevişmek, konuşmak, kaynaşmak, karışmaktır. taş toprak yapamaz bunları çünkü cansız eşya atâleti bilir bir tek. o sadece durur, sürüklenir, ufalanır ve dağılır. eylemsizlik ölünün meziyeti. elini tutmak için elini isteyen senden bir eylem beklemektedir, ayrılmak bir eylem midir? hepimiz zâten ayrıyız.
bir memleketten gitmek zorunda kaldığında, burnunda tütmesinden -çetin eziyettir- kurtulmak istiyorsan memlekete bok at. murdar demediğin her şeyi yanında taşırsın. dediklerini -aşkın oranında- o kadar canhıraş tekrar edersin ki kendin bile inanırsın bir zaman sonra. ama dürüstçe eziyet çekmek istersen ki dürüstlük ıstıraptır, taptaze bir ciğeri özleyerek yaşa uzak bir diyarda. inkârsızca, her şey ne de güzeldi, demek zor iş. zor iş kendini bir at gibi kırbaçlamak ve arabacı ve atın kendisi aynı kişi olmak. uzak bir diyarda, o güzelim memleketi ve orada olanları geri getiremeyeceğini, asla geri getiremeyeceğini bilmek, bilerek yaşamak.
bazı şeyler -yoksa her şey mi- sadece ölür, gider, söner.
kanaatiniz nedir?