kurban rolüne dair

yazan:

  • 4 dakikalık bir metin-

sartre, sana zorla bir şeyin yaptırılmasına karşı çıkar ve yaptığın ettiğin her ne varsa kendi yüzünden ve senden, der ve örnek verir; birisi kafana silah dayar ve ‘şu arabaya bineceksin’ derse bile mecbur değilsin, çünkü ölümü seçebilirsin.

bu durumu yakinen pek çok kereler gözlemlemiş biri olarak altında yatan rahatlatıcı hale bakınca bir çeşit savunma mekanizması olduğunu söyleyebilirim. durum şu aslında,

kişi, karşı koyamayacağı, altından kalkamayacağı, mücadele edemeyeceği bir stres karşısında kaldığında bu krizin sorumluluğunun kendisine ait olduğu fikri ile yaşayamaz ve suçu atacak merciler bulur ki genelde problem kader ve birkaç zalim arasında kardeş payı edilerek krizin muhatabı “istese de bir şey yapamayacak” olan bir mazlum oluverir. mazlum edilgen bir kelime; zulüm yapıcıya zalim, zulme uğrayana mazlum deniyor, mâlum.

edilgenliğin rahatlatıcı ve gerici tarafları olabilir. düzelmesi istenen bir durumun içinde eli ayağı bağlı olma hali gericidir elbette fakat -deprem gibi- bir felakette edilgen oluş ve tabii mümkünse yaralar içinde bir mazlum ağlayışı içinde oluş elbette rahatlatıcıdır. durum şu ki ortada bir depremin olmadığı -ikili ilişki gibi- hallerde taraflar birbirlerinin kafalarına silah dayıyor değillerse yüzde yüz hürdürler ve doğal olarak sonuçlardan yarı yarıya sorumludurlar. sözgelimi devamlılığı olan bir aile içi şiddet vakasında şiddeti gören taraf da bu suçun ortağıdır şayet ortadaki şey suçsa. suçsa, diyorum çünkü şiddet gören taraf şikayet içindeyse ve bu hal devam etmekteyse, bu şikayet kendi hürriyetini fark etmemiş olması ile ilgilidir.

kurban rolü oynayan kişi -geçmişte ve şimdi- elinden hiçbir şeyin gelmemesi hissinin tatlı rahatlatıcılığı ile yaşamına devam eder. böylece kimse ve kendi vicdanı onu suçlamaz ve suçlu olmanın acısından kurtularak kurbanlığının acısına katlanır. yani sorumluluk sahibi olma acısı karşılığında kurbanlığını satın alır.

gönül yarası filminde tatlı bir kurban rolü içindeki “hayatın sillesini yemiş” meltem cumbul’a, şener şen “her şey bizim elimizde” diye bağırdığında kadın ilk kez orada sinirlenmişti çünkü otuz yıldır oynağı kurban rolü deşifre olmuştu. yani kuklacının eli gözükmüştü. şapkadan tavşan çıkamaz olmuştu.

monster filmindeki fahişe rolünde olan charlize theron da ikide bir “hayat işte” filan diyordu ve “niçin fahişeliği seçmiş?” diyen birisine, arkadaşı çok kızıyordu. seçmek… kurban rolü için bir çeşit anti-kelime. ve bu “seçemeyen” kader kurbanı seri katile dönüştü film sonunda (ki hadisenin gerçekliği de var.)

aslında estetik olarak meftun olsam da demirkubuz’un kader filminde de -adı gibi- bu vardı. müthiş bir kurban rolü estetikası, dansı.

şu sözleri duyuyor, hatta kullanıyor olabilirsiniz: “bak bana ne yaptırdın!”, “senin yüzünden”, “kader”… kader konusu mühim. kelâmın, haydi felsefenin, hatta felsefenin en zor dalının yani zaman felsefesinin bu çetin meselesi, halk arasında müthiş bir tembellik bahanesidir ve kurban rolünün abdestli versiyonudur. emeviler bunu çok kullanmıştı, “madem başınızda bu reis var, demek ki bu reis sizin kaderiniz.”

devrimci çıkış, yıkış, çığlık, kuruş, başkaldırış, dik duruş, sorumluluk alış, eyleme geçiş, koşuş, tırmanış zordur oturup ağlamaklı bir parmakla falancayı işaret etmekten. mesele bu kadar basit aslında. beyin bu, kolayı seçer.

aslında bu rolün ana ödevi, yüzleşmesi zor travmalar ile yüzleşmekten koruması ve günün sonunda bir savunma mekanizması gibi çalıştığı için herkesin bir günde bırakabileceği bir tutum değil elbette. çünkü acılar içinde bir mazlum oynamanın iyileştirici tarafları da vardır gerçek olmasa da. dert ne? gerçeklik mi huzur mu? bu seçimi yapmak her daim kolay olmuyor şüphesiz ama sanırım iyileşmek isteyen küçük dozajlarda da olsa gerçekleri içmeli günde üç kere, aç karna. “benim yüzümden” bariyerine çarptıktan sonra da aşamalar halinde parçalara ayırmak, çözmek, yeni kararlar vermek, sorumluluk ve hataları kabul etmek… aslında kurban rolünden tam çıkamayan, yarım çıkan kişi “benim yüzümden” bariyerinde kalır genelde. o da ayrı bir kriz tabii. ben ikisinin de aşılmasından, tam bir varoluşçu oluştan söz ediyorum.

savunma mekanizmaları ara sıra bizleri travmalardan korusa da gerçeklerden uzaklaştırır çünkü gerçekler genelde travmatiktir. devamlı bu rolle yaşamak demek, çarpık bir gerçek algısıyla gerçeklere hiç değememek demek. ya da hatta bence kısa vadeli yüksek acıdan kaçmaya çalışırken, uzun vadelisine tutuluyoruz.

bunu defaatle anlatmışımdır, göz rengimi, doğduğum memleketi, anne babamı seçmedim, kurbansam kurbanım belki bunlarda ama lens de mi takamıyorum, göçemiyor muyum yaşadığım şehirden veya babamla görüşmeyi kesemiyor muyum? hepsi elimde. korkak olan benim, kurban olan değil.

kim kurban? kurban bayramında, yem verilmiş bir gecenin sabahında, başına çuval geçirilmiş ve üç ayağı iple bağlanmış büyükbaştır kurban.

sen değil.

“kurban rolüne dair” için 3 cevap

  1. hamidemete avatarı
    hamidemete

    Ortaya çıkacak olan bilgiden korktuğumuz için genelde kurban rolüne girip onu, bunu suçlayarak ve bahane üreterek geçer ömür. Bunu yapanlar; ya “benim yüzümden” ciler yahut “senin yüzünden” ciler olur. Oysa hiçbir oluş-yapış nedeni kimseyle ilgili değildir. Neden karar verdiğini bildiğin gibi, kararsızlığını da biliyor olman gerekmiyor mu? Bununla yüzleşmek ise; kahramanların işidir. Bataklıkta gibi gözükse de her şey gözümüze – kendini yeniden yaratan, bataktan çıkan ve inşa eden gerçek kahramanlardır-

  2. […] kurban rolü derler… esaret altında olduğumuz pozu bizi rahatlatır. güya özgürlük ister-miş gibi konuşuruz konu açılınca ama kaideler içinde tutuk olmak, uzayda savrulan yarım elma olmaktan yeğdir. hürriyet sonsuzken ne yapılır ki? tüm eylemler kendi sorumluluğumda olacak ve suçlayacak bir baba, koca, patron, iş, şehir, hayat bulunmayacak ve özgürlüğün bedelini bu her yaptığımı, bile isteye yaptığım fikriyle ödeyeceğim. o yüzden derhal inkâr etmeli ve yalan bir esaret yaratmalıyım. bahaneler üreteceğim bir kafes hayatı bulmalıyım. […]

  3. […] kurban rolün için hürriyet arzusu masalına ihtiyacın var. o hayali hürriyet çizgisine erteleyebilirsin […]

kanaatiniz nedir?

önceki
sonraki
%d blogcu bunu beğendi: