itiraflarım 2- ahlakın ölümü

yazan:

  • 4 dakikalık bir metin-

ahlakın icadı ve evrimi

eski ahlaklar artık çürümüştür. yeni bir ahlak yaratacak kim var?

itirafım o ki biz ahlakı evrenin ruhuna yaptığımız bir kazıdan çıkarttık sandık. itiraf diyorum çünkü ben de öyle sandım. ahlakı, dolayısıyla kötülüğü biz keşfettik, aradık ve bulduk sandım, usumuzla ve vicdanımızla. yanıldım.

hepimizin ellerinden kan damlıyor. bizler kâşif değil mucitleriz. hem de öyle mucitler ki icat ettiğimiz şeyin üzerinden geçen zamanın çokluğu yüzünden kendi icadına yabancılaşan, onu tırnakların içine alan ve onu gökten indiren mucitler. kendine kâşif diyen mucitler… “ben uydurdum” diyemediği için “ilham geldi” diyen…

doğru, iyi ve güzeli düşünerek geçiyor son yıllarım. antropolojik ve felsefi kazılarım beni tatsız bir noktaya getirmiş olsa da burada -yine- tatsız hakikatleri sereceğim huzurlarınıza.

bunlardan hangisi ilk önce bulundu? sadece hayatta kalan, yiyen, çiftleşen, savaşan yaratıklar hangi ara doğru, iyi ve güzeli buldu. ve niçin?

ben bir dönem bunları ahlak, bilim ve sanat sandığım için zaman kaybettim. oysa bu üçlünün arkaik kavramsalı olan doğru, iyi, güzel olmadan üst yapı kurulamazdı.

çoğu araştırma, sanatı çok eskiye götürüyor, bilimi sonrasına, felsefeyi sonrasına koyuyor. ortaya çıkma sıralaması bakımından dinler çok eski -muhtemelen sanat kadar- ama burada ahlak derken ahlak felsefesini kastediyoruz. fakat yine bizim sıralamamız hakkında fikir vermiyor çünkü sanat, bilim, felsefe kronolojisi ile doğru, iyi, güzel kronolojisi aynı olacak diye bir kaide bulunmuyor. elimizde de kesin deliller olmamakla birlikte kavramsal kompleksliğe bakarak bir teori kurmak mümkün. kurdum:

güzel, en evvel bulunanı. duyulara haz veren şeylerden neşet etti. lezzetli yemekler ve karşı cinsten şüphesiz. bunlar yüzbinlerce yıl sonra sanata dönüşecekti.

iyi, bulundu sonra çünkü faydalıyı bulmak akıl değil zeka ister ki bugün hayvanlarda da gözlemliyoruz. yani bir sopayla vahşi hayvanlara vurmak, mağaranın ağzını çerçöp ile kapatmak, kışın bir post ile gezmek iyi idi.

Sıra geldi en zoruna…

klan içinde güçlüler vardı ve güçsüzler. güçlüler azdı, güçsüzler çok. avdan ve ganimetten payın çoğunu güçlüler almaktaydı. toplanan meyvelerin en tazelerini ve en çoğunu yiyen güçlüler, onlara doğru bakıp kıskanan, imrenen, içerleyen güçsüzleri fark ediyor muydu acaba? işte ilk kıskançlık ve zayıfların güçlüler üzerinde hakimiyet girişimi, yani vicdanın icadı. eşit olmalı değil mi, toplanan meyveler kelle başı eşit dağılmalı değil mi, diye sordu bir güçsüz klan. işte o ilk sosyalistti. sonra başka bir güçsüz de adaleti önerdi; şişmanlara ve hamilelere daha çok pay verilmeli. zaman içinde bu homurdanmalar, eşitlik ve adalet söylemleri güçlülerin kulağına gittikçe yeni bir şey çıkıyordu ortaya: doğruluk. güçlü, sırf güçlü olduğu için fazla hak alıyordu ama emekte güçsüzlerin payı çoktu ve bu homurdanmalar ve fısıldaşmalar, binyıllar içinde birikerek vicdan fısıltısını yarattı. güçlülerin kalbine bir hâkim, bir yargıç yerleştirdi.

işte biz ahlak diye onu kullanıyoruz ve rasyonel olarak niçin ahlaklı olunması gerektiğine verilecek hiçbir cevap yok. işlevi, toplumu düzende tutmak olduğu için her toplumda, her coğrafyada ve zamanda değişti. ayıplar, günahlar, kötülük kavramları çok oynaktı ve oynaktır da hala. bir köyde yapılması çok ayıp olanı yan köyde yapmamak çok ayıp olabilir. Değişir değişmesine ama o hiç yokmuş gibi davranmamızı engelleyen bir iç homurtu, iç fısıltı hiç susmaz.

yani demem o ki ahlak ve kötülük bizim uydurmamız, bir alışkanlıktan başka bir şey değil. ne var ki milyonlarca yıldır sahiplenilmekten içgüdülerimize yerleşmiştir.

bugün kullandığımız “toplum ahlakı” kabaca şöyle:

  • 1-vasatta birleşelim: çok keyifliler keyfinden taviz vererek yolda kalmışa, aça, yoksula dağıtsın ve yükselen çok yükselmesin.
  • 2-hayvanlar ve bitkiler insanlar için var olduğu için bir insanın hayatı onlarınkinden değerlidir.
  • 3-toplum için bireyden vazgeçilebilir ve kendini toplum için feda eden bireye kahraman gözüyle bakılır.
  • 4-sürü önderi için hayatından vazgeçen bireylere kahraman gözüyle bakalım.
  • 5-sürü otlaklarımızın sınırları kutsaldır ve bu otlaklara talip olan başka sürüler öldürülmelidir.

bu ahlak biraz eskimeye yüz tutmuş bir eski dünya içgüdüsü ki tarihe gömülmek üzere.

yenilerine gebe dünya bugün artık; “birey ahlakı” var bir de:

  • 1-vasatta birleşmeyelim, en iyimiz kadar iyiyiz. çıkabilen yukarı çıksın.
  • 2-bitkisine, hayvanına ve insanına bakarak bir değer ölçümü yapılmalı. tavşan var bin insan eder, insan var bir domuz etmez.
  • 3-ileriye sıçrama yaratabilecek bir tek bireyin yetişmesi için bin toplum feda edilse azdır. soruyorum, bir einstein için kaç tacizci, kahvelerde ömür öldüren, cepçi, organik atık gibi yaşayan insan eder?
  • 4-sürü önderi reddedilir.
  • 5-otalaklar tüm dünyanındır. on göbek yukarıdaki babaları bu otlaklara geldi diye bu otlaklar kimsenin olmaz. otlak için cinayet işlenmez.

gibi…

yani aslında toplumu bireyden koruyan ahlaktan bireyi toplumdan koruyan ahlaka geçiş yaşanıyor.

ayrıca bu konuya tekrar değineceğim ama bir itiraf daha ekleyeyim: us kitabımda kötülük sorunu denen teodise’yi çözmüş gibi yapmışım, çözememişim. o konuyu bilahare açacağım da özeti şu:

ahlak ve kötülük insan icadı ise, tanrı bunlarla sınırlanamaz. yani tanrı kötü ve iyi olamaz.

“itiraflarım 2- ahlakın ölümü” için bir yanıt

  1. […] itiraflarım 2- ahlakın ölümü […]

kanaatiniz nedir?

emre timur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et