insan, içindeki ateş yüzünden cennetten kovulan, sürgün yerini ateşe veren insan… değdiği her şeyi elli yılda cehenneme çeviren, elini çektiği cehennemlerin elli yılda cennet olduğu bir çiğnemlik acele, hayret ve cinnet, insan… öleceğini bile bile yaşayan, on binlerce yıl ölü kalıp hayatı elli, yüz yıl tadan, yanlışlıkla doğup tesâdüfen ölen insan… ihânet, hıyânet, nefret, kin ve kelle kabuğundaki bahâneci ile tırnak içinde mâsum, ideal, mantıklı ve tümel…
ah o insan, yalancı ve doğruluk slogancısı. ilk iş bölümü olduğu günden beri ötekini kıskanıcı, haset, kin ve hiddet dolu; bu çekememezliğine de adâlet diyecek kadar onurlu! domuzluk fışkıran özü ile iki yüzlü sözünü müsâvî tutma övücüsü, tutarsız gördüklerini iki yüzüyle birden aşağılayıcı, bir yandan iyi, bir yandan çocuk, bir yandan anne, bir yandan emekçi ve fedakâr, inançlı ve ferâgatçı; âşık, seven, tapan, üreten ve bin katı da tüketen insan… bizi doğuran, bizi satan, bizi seven ve doğurduğumuz ve sevdiğimiz ve sırtından bıçak soktuğumuz, sokarken göz yaşı döktüğümüz… ne onunla ne onsuz…
ah o insan… olası ve olmayası…