bana bundan on yıl önce hayatın sırrının hacmini sorsalar, yüz ansiklopediye ancak sığar, derdim. kör gözüm, sağır kulağımla ve yarısını henüz bitirmiş olduğum ömrümle sırrı fısıldayacağım buraya. buraya, bu ufak karalama köşesine… sır o ki sayıklamamı sâhiden anlatabilirsem dikkatli kulaklara, berhudar öleceğim ve gideceğim köyde, kendimi bir şeyler yapmış göreceğim.
birçokları için sır, “inanırsan olur!” gibi saçmalıklar olabilir ki bunlar benim için de sırdı, on beşinci yaş günümü kutlarken. “insanları sevelim!” veya “kitap en iyi dosttur!” da olabilir ki ben bunları sır sanırken özal henüz sağ idi.
çuval dolusu acı çektiğimden ve yaşama sevincimi bir kör kedinin yattığı duvar köşesine bıraktığımdan beri toplulukları izliyorum. nereden? aynadan. çünkü ancak ferde bakarak cemiyeti ve cemiyete bakarak ferdi anlayabileceğimi anladım. baktım ve ne gördüm? soyut, idea, fikir, yasa, vicdan ve teorik olarak ortalarda hayalet gibi dolaşan doğrular var. bu doğrular hemen hemen tüm insanlıkça paylaşılıyor, inanılıyor. yalan söylememeli ve yoksulları gözetmeliyiz. insanlara iyilik etmeli ve hayvanları korumalıyız. doğayı sevmeli, çocukları sevmeli, kuşlara gülümsemeliyiz. yâni idealize olan bir evren var ve kimse buna muhâlefet etmiyor.
balkondan baktığımızda gördüklerimiz çok farklı şeyler ama. pis kokular, acılar ve kötülük görüyoruz. en önemlisi ikiyüzlülük… ölümler, intiharlar, tecavüzler ve kan… işte insan! cenneti varlığı ile elli yılda cehenneme çeviren, yokluğunda cehennemlerin elli yılda cennet olduğu insan. doğada, doğaya zararlı tek şey… kanla, terle, gözyaşı ve emekle tabiata, cemiyete ve nihâyetinde de kendine düşman. başlayan ama bitmeyen bir düşmanlık bu. ve işte insan!
çok uzaklara bakmak için kullandığım bir dürbün olduğunu mu düşünüyorsunuz? teleskobumu kenara koyayım ve yanınıza oturup, sizin bakmakta olduğunuz bu güzel dünyaya mı bakayım? çıkartın şu renkli gözlükleri. sizden bahsediyorum ve benden. hepimizden. kötüyüz işte. lamı cimi yok. bu kadar fenâlık bir tek hitler’den mi çıktı? cehennemde bir tek hitler mi var? sen de varsın ve merak etme, ben de bir uğrayacağım muhtemelen. yâni pembe çerçeveli, çilek kokulu aynalarımızdan kötülüğü görebiliriz samimi bir bakışla. gözlerinize bu yüzden uzunca bakamıyorsunuz. yalnızca makyajınızı silerken tesâdüf ediyorsunuz gözlerdeki ıstırap dolu bebeklere. geceleri bu yüzden uyuyamıyor ve huzursuzluğunuzu yenemiyorsunuz. işte ilk anlattığım doğrularımıza, ikinci anlattığım da gerçeklerimize tekabül ediyor.
sual: ne yapacağız? bu vicdan ıstırabıyla nasıl yaşayacağız? doğrular ve gerçekler apaçık ki çelişiyor. ikisi uymuyor birbirine. doğrumuz başka, gerçeğimiz başka! evet, ne yapacağız?
üç yol bulmuş insanoğlu buna. zekâ ve vicdan seviyemize göre birisini seçiyoruz. doğrularla gerçekleri mutabık gösterme çabalarının ilki olan, doğruları bükme işlemidir. yâni “herkes yapıyor; bu devirde rüşvet yemeyen mi var?” cümlesi buna örnek gösterilebilir. ikincisi, gerçekleri doğrulara göre değiştirme, yâni gerçekleri inkâr etmektir. vicdan alır eline silgiyi, bir güzel siler hafızayı ki örneği çoktur. eli nasır tutacak kadar dayak atmış olan baba, “ben çocuklarıma fiske bile vurmadım,” der ve neticede doğrularla gerçekler müsâvî düşer. hatta belki inanır bile buna. sanırım bu teknik en ilkeli oldu.
üçüncüsü ki bu ciddi bir gelişmişlik ister, hayatın tutarsızlığı hakîkati ile yaşamak, yâni inkâr ve kandırışı bırakmaktır. gerçekleri olduğu gibi, doğruları olduğu gibi tutmak, ikisini birbirine karıştırmamak çabası… bu çaba başlar ama bitmez. öncelikle zordur. savaş ister, kötü olmak ile yüzleşmek ve öyle yaşamak… tutarlılık müptelâları tepki gösterir bu duruma meselâ. dediğimizin ve yaptığımızın farklı olduğu söylendiği an, yola girmişiz demektir çünkü hakîkat tutarsız olmalıdır. doğruları ile gerçekleri müsâvî olan muhakkak birisini yamultmuştur.
gerçekleri inkâr etmeden, doğruları yumuşatmadan, sürünün saldırılarına aldırış etmeden, vicdan ıstırabı ile savaşmayı göze alarak, en önemlisi yeterince “kötü” olabilmek ve öyle kalmak. bu kahramanca yolda bana yoldaşlık etmeye, birlikte “kötü” olmaya var mısınız?
“kötüyüz” için 2 yorum