her sabah, aynı anlamsız hayatın lüzumsuz sabahına uyanıyorsun ve uyanmak için sebepler arıyorsun. kendinden ve hayattan değil, içinde tepindiğin o kendin olmayan şeyden iğreniyorsun. iğrenmelisin de.
sen olmayan ve sana âit olmayan onca dekorun içinde hayatta kalıyor ve âit olduğun tek şeyi bile bulamıyorsun. yok zâten.
tükenmemiş bir şeyin kaldı mı? geriye sırıtış sanılan dişlerinden başka ne kaldı?
değişime açsın ama başlatacak gücün yok. değişim için yerinden kalkmaya hâlin olmalı; o da yok.
karar verme kasların da karın kasların gibi gevşek. çık dışarı, karar ver. artık ne olursa…
çürümüş, kokuşmuş hayatını inkâr etmekte ustalığın senden bir şey çalmadı mı sanıyorsun? maskelerin ardında bir ölü var artık. morgda makyaj yapılmaz.
tuvaletin ve uykun da bu yüzden yok; yaşayanlar tadar o zevkleri.
nefrete ihtiyacın var sabra değil. bu uyuşuk cesedin sadece nefes almak için mi geldi? nefret edecek bir şey bulamıyorsan ya beni ara ya aynaya bak.
değiş, değiştir, isyan et, kaç, dövüş; son dövüşün olacaksa da bu, savaşarak gömül. zâten gömüksün, kaybedecek neyin var!
arkadaşım sandıkların ceset sinekleri; onlara verecek kaç ünite kanın kaldı?
tek kanatlı kelebeklerin de kanadına asılmayı bırak artık! son nefesini kıskanmakla tüketme.
ölünce zâten öleceksin; yaşa ki ölünce öldüğün belli olsun.
kendim yüzünden ben böyleyim ve kendim ettim kendi kendime, diyebilecek misin?
değişimi bir sadaka gibi alma kimsenin elinden. acınarak verilmiş hayat ışığı ile mi kalkacaksın yerinden? kendi nefretini kendin bul ve topal dansı öğren koşmaya çalışırken.
adaleni değil, dizilerindeki kanı görmek isterim. ve övünmeni düşüşlerinle. övün! yaralarına övün!
hayat sandığın bu çöplüğe ve düzen sandığın yılgınlığa ettiğin küfrü de duymak isterim!
söv!
geceye söv ki doğsun güneşler.
çökküne tavsiyeler
