değişim direnci

  • 5 dakikalık bir metin-

değişim konusunun önemi, özün ve ilkenin eskide var olduğuna inanan, tüm değişimlerin araz ve zarar olduğunu, her yeniliğin necis ve pislik olduğunu düşünen, kadim özlemiyle yanıp tutuşan romantiklerin alerjisinin çıkardığı gürültü ve sesli hapşırmalardan gelir. yeniliğin iyilik getirdiğini hepten şiddetle reddeden kafa, hastalandığında doktora koşar ve kadınların okumasına karşı olanlar da doğum yapacağı zaman eşi için kadın bir doğum uzmanı arar. peygamberinin emirlerini de maksadıyla değil, dış kabuğuyla, literal metniyle alır. “ham, yobaz, kaba softa”nın dışta gördüğünü kabuktan ibâret sayıp, bunun aksini söyleyenlere de düşman olması, ana fikrin her zaman ve zeminde farklı neticeler vereceğine karşı durması, içtihadı târihe gömmesi ve beynini yüzlerce yıl öncede dondurup çalıştırmayı zinhar reddetmesi, belki de en büyük us düşmanlığıdır. yalnızca kadınların çalışmasına değil, beynin de çalışmasına karşıdır bunlar. kendileri de pek çalışıyor değillerdir çünkü sözüm ona kader vardır ve kader varsa aşağı yatmak lâzımdır. hiçbir şey katmadan, sadece köstek olarak yaşayıp ölenler… umberto eco’nun gülün adı romanı ve aynı adlı filmine bakınız. orada haykıran din adamı şöyle der:

bilginin korunması mühimdir. yeni bilgiler öğrenilmesi demiyorum, korunması diyorum, çünkü her şey bilinmektedir.”

muhâfazakâr kafa budur. bir de övünüyorlar muhâfaza etmekle. neyi muhâfaza ediyorsun? değerlerini müdafaa et, onlar seni muhâfaza etsin. kırılgan olan muhâfaza edilir. kırılgan olan sen misin, değerlerin mi? muhâfazakâr olmak donmak demek, değişimden korkmak demek. dindar kelimesi neyine yetmiyor? mutaassıp var bir de ki en fenâsı. “taassup içinde” demek, yâni “bağnaz”. insan, “ben yobazım,” diye övünür mü hiç?

fanatik, donuk kelle, kabukçu ve ezberci, îtirazcı ve beyin düşmanı… kabız, tam kabız…

meselâ böylesi “eskiler” derken çok hürmet eder de âlimi, atasözü, bilgini ve fikri yenileştikçe bir çeşit plastik çin malı oyuncak oluverir. basitleşir, piçleşir. bir laf ne kadar eskiyse o kadar değerlidir onlarca. oysa bu, o fikrin yılların bilgeliğinden süzüldüğünü göstermez. hiç sorgulanmadan gelmiştir belki. tıbbın da kadimi muteber değildir, söylemiş olayım. en ölümcülüdür o. bırakın bu ataları! insandılar, put oldular. altı yedi kelimelik isimlerini duyunca insanın “âmin” diyesi gelir. duâ gibi… isimlerinin başına da “hazret-i” koyduk mu, tamam. koyan biziz. “hazret-i” yoktur nüfus müdürlüğünde, kütükte. şarap gibidir onlar; eskisi daha makbuldür.

dünya öyle gizem ve bilinmezlik dolu, öyle sırlı ve öyle heyecanlı bir yer ki nereye baksak bir şey çıkıyor. derin, coşku dolu, öğrendikçe de zevk veren ve geliştiren dev bir kütüphane gibi. her gün değişmeli ve dünden daha çok şey bilmeliyiz. dünden daha farklı bakmalı ve yarınki yeni bakışa hazır olmalı… gözlerimiz, şaşkın ve hayret dolu bir çocuğun gözleri gibi açık olmalı dünyaya karşı… içimiz duygu ve heyecan dolu… duygular ve hayret yoksa ölüden çok da farkımız yok demektir.

ismi “değerler” de olsa mevcut bir şeylerin çatık kaşlı muhafızı olmaya soyunmuş iseniz donmuşsunuz demektir. akan yerde donmak, ölmek demek.

erdem ve bilgelik dolu bir filozof deyince aklınıza ne geliyor? köşesine çekilmiş, sıkkın bakışlarla her soruya cevap veren bir kibirli mi? yoksa hayretle açılan gözlerle, ne öğrenebilirim diye bakan bir şaşkın çocuk mu? en büyük filozof, en çocuk kişi demek değil mi? hep öyle olmamış mı?

felsefe çocuklaşmak demek. en güzel soruları bu yüzden onlar sorar. siz hiç cevap veren bir çocuk gördünüz mü? felsefe sormak, boyuna sormak demek hayretle ve heyecanla.

bu mevzûlarla ilgili genel bir tahlil ve terkip…

benim kurduğum paradigmayı, usa bakışımı, sezgiye bakışımı, beyin, tekâmül, evren ve tanrı’ya ve kadına ve hayata ve oluşa ve tabiî ölüme bakışımı hep birlikte düşünmeli ve sınamalı. yâni buradan bir kavramı çekip, o çelişkili evren kurgularından birisinin içine koyup yakışmadığı haykırılmamalı. şiir söylemiyle de gerçeği haykırabilirim, yâni poetik. siyasilerin kullandığı iknâ yöntemini de kullanabilirim yâni hatabî yöntem. bu ikisi kitleleri harekete geçirse de felsefi îzah için yetersiz ve bence de hileli kalır. cedelî yâni diyalektik de pek matah sayılmaz tabiî. girebildiğim kadar da burhanî, yâni apodeiktik yâni en üst akıl yürütmeyi kullandım. yöntemim, özü îtibarıyla burhanî ama üslupta şiir, belki bir yönüyle…

ispat edemedim belki ama iknâ edebildiysem ettim.

meselâ bir modern fizik mevzûsunu tartışırken kimse belki ayağa kalkmaz çünkü akıl ötesi, akıl ötesi ve hatta sıkıcı olarak kalır. o yüzden ne îtiraz ne destek görürsünüz. bu hassas konuların hassas olması, konunun kendisinden kaynaklanmaz. bir konu kötü özetlenmeye elverişli ise eyvah! halkın diline düştü mü eyvah! freud, kuantum ve evrim… eyvah! bu türlü saçmalamalar, halkın mantık hataları, tartışma birikimi, sansasyonun meşhurluğu ve üzülerek söylüyorum irfan ve ilim zâfiyetinden kaynaklanır. yâni cehâlet… o meşhur cehâlet. herkesin dilinde ama aslında hiçbir yerde. ben câhili tanımlayacak olsam en net tanımım üç şeydir:

  • 1-değişim direnci, sabitlik inadı.
  • 2-ilim/bilim tarafından her/çok şeyin biliniyor olduğu zannı.
  • 3-karşıt fikirleri dinlemeye, okumaya tahammül edemezlik.

belki denebilir ki sadece bu üçüyle mücâdele ederek çok yol kat edebiliriz. böylece bazı mevzûlar hassas olmaktan çıkar. târih boyunca da öyleydi. bir zamanlar dünyanın yuvarlaklığı en büyük tartışmaydı; bu böyledir. bir şeyler bir zamanlar ciddi sanılır da târih buna güler. birileri önden görür, birileri önden görenleri savunur ve halkın tamamı onlara saldırır, söver. câhil, kâfir, zındık, saptırıcı, yahudi, ajan, yenilikçi, sapık, “deli”, “şair”, “âşık” olunur. târih de özür diler. bu böyledir.

iki bin dört yüz yıl sonra sokrates’ten özür dilendi.

târih budur; sürü taşlar, târih özür diler.

sürü…

hep taşlayıcıdır.

(us’tan bir alıntı)

*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim dolunay doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe insan kitap kötülük mimesis mutluluk nietzsche psikoloji sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren

“değişim direnci” için 3 yorum

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: