çağın buhranı

  • 4 dakikalık bir metin-

insan yalnızlaştı. ve insan narsistleşti. ikisi birden mi oldu birisi diğerini mi doğurdu bilmem. günümüz toplumunu yaratan insanları yakından incelediğinizde kendilerine “aşırı” güvendiklerini göreceksiniz. bunu da söylemekten çekinmediklerini göreceksiniz. kendilerini son derece ilginç bulduklarını, özel bulduklarını, beğendiklerini… günahın kapılarına bile uğramadıklarını, son derece namuslu olduklarını söylediklerine şâhit olacaksınız. birazcık uzaktan baktığınızda ve bundan yüz yıl önceki bir târihi de yanına koyduğunuzda büyük bir yalnızlaşma fark edeceksiniz. yâni evveliyat “biz için ben” sloganını ruhlarında rozet gibi taşıyan bir toplumdu. prensip önce “ben için ben” oldu sonra da “ben için diğerleri” oluverdi. ve böylece bugün çevremizde milyarlarca yalnızı gözlemliyoruz. yüz yıl öncesine göre çok daha sıkışık caddelerde, çok daha uzak yaşıyoruz. peki, bu narsist yalnızlık neden ola ki?

bunun birkaç nedeni var…

önceki zamanlarda bir fert dünyaya geldiğinde, kendisi doğmadan doğmuş ve büyümekte bulunan birkaç ağabey ve birkaç abla ile karşılaşırdı. ve fert birkaç yaşına da geldiğinde kendisinden sonra da doğmakta olan bir ekibin varlığını kanıksayarak büyürdü. yâni kendisinden küçük birkaç kız kardeş ve birkaç oğlan kardeşle birlikte kendisi dâhil on-on bir kişilik bir kadronun içerisindeydi. bu kadroda her karakter de aynı kategoride olmazdı. en büyük ağabey yarı ebeveyn gibi, en küçük kardeş de yarı torun gibi olurdu; yâni kardeşler arasında nesil farkı bulunurdu. böyle bir kalabalığı kürk gibi çevreleyen bir de anne, baba, dede, nine veya muhtelif akraba ev oksijeninden yemekte olurdu. fert, kendisini doğar doğmaz böyle bir kalabalığın yâni bir “toplum”un içinde bulunca, fert-cemiyet ilişkisi bağlamında donanımlarını edinmeye başlardı. kendisi nerede başlıyor ve toplum nerede bitiyor?

yâni kendisiyle tanışmazdan evvel toplumla tanışan fert, yalnızlaşma ve kendini özel hissetmeye vakit bulamazdı. çünkü bu kadar kalabalığın içerisinde sırf var olmasından kaynaklanan herhangi bir özelliği veya değeri bulunmuyordu. o da kalabalığın geriye kalanından birisiydi sadece. genellikle yaş sırasıyla olan hiyerarşi genellikle korunur ve olmazlarla yasaklar bilinirdi.

günümüz toplumunda doğan bir çocuk, kardeşi ya hiç görmüyor ya da geç görüyor. boşanma oranlarının artması dolayısıyla da sadece annesiyle büyüyen çocuklar görmeye alışıyorsunuz. bu çocuklar haftadan haftaya babasıyla buluşup sâhil kenarında kumpir yiyor ve böylece babasından alması gereken tüm(!) besini almış oluyor. evliliğin beşinci onuncu yılında dünyaya gelmiş olan, sonra annesiz veya babasız büyümeye başlayan çocuğun hayatında kendisinden başka kimse olmuyor. ve çocuğun odası onun tüm dünyasını teşkil ediyor.

bu tabiî iyi ihtimal, yetimhanelerin dolup taşmasını saymıyorum. 

yâni narsisizm çağının öncesi toplumların birinci özelliği: kalabalığa doğuş…

günümüz neslinin başka bir özelliği de tamamen isteniyor olması. doğum kontrolü günah sayan, gelenin dâima gönderilmiş olduğuna inanan eski toplumların aksine günümüz toplumu bir çocuğa beş yıl öncesinden maddi ve manevi hazırlık yapıyor. daha hiç doğmadan nelerle besleneceği, nerede yatıp kalkacağı hesaplanıyor. ona uygun bir mesken ayarlanıyor. ekonomik koşullar yüzlerce kez düşünülüp taşınılıyor. vitaminleri gram gram toplayanları, sabahtan akşama kadar bebek bakımı konuşanları ve doğmamış bebek ergenliğe girinceye kadar nelere ihtiyaç duyacaksa almış olan aileleri görürsünüz.

o geldiğinde ise bir bayram havası esiyor. ve herkes ona hizmet için ve ona ilgi için sıraya giriyor. tüm sülâlenin odağı o tek bir çocuk, beş altı yıl boyunca kurulmuş tüm hayallerin şekil bulmuş hâli oluyor. ve o çocuk tüm bu aşırı ilgi alakanın farkında olarak büyüyor ve hayata atılıyor. kaç yaşında? otuz! evet, günümüz koşulları, otuz yaşında bir orta yaş oluncaya dek ki bazı eski toplulukların ortalama ömür uzunluğundan çok daha fazla bir yaş, ona yetişkinlik ve yetkinlik izin belgesini bir türlü çıkartmıyor. aşırı pohpohlanarak geçirdiği otuz seneden sonra ise hayatın son derece acımasız, gaddar, gerçek, soğuk, merhametsiz, sevgisiz olduğunu öğrenip doğru deli doktorlarına… bu sefer de narsistik yaralanma denen şeye çare aramak için tabiî… maalesef gelen gelenekten olsa gerek günümüz psikologları da bu sapık enâniyet hissini azaltacakları yerde onunla nasıl yaşanılacağını öğretiyor veya gerçekliğe katlansın diye hapları, şurupları dayıyor.

sorun dopaminde, serotoninde değil doktorum, sorun aşırı şişirilmiş bir balon olarak yaşamaya çalışanda. ona söylenecek iki söz var: ölüm var ve sen sıradansın! işte bu iki temel hayat prensibini güzelce içine sindiren bir insanın herhangi bir kibir türüyle yaşaması ihtimali ortadan kalkmıştır.

narsisizmi, içindeki tüm derinliklerden, tüm sinir uçlarından dışarıya güzelce püskürtmüş, kafasının ve kalbinin içini bu pislikten temizlemiş bir ferdin, psikolojik sorunlar yaşaması olağanüstü nedenler dışında imkânsızdır.

yâni narsisizm çağının öncesi toplumların ikinci özelliği: bir ferdin yalnızca hak ettiği kadar özel olması, daha fazla değil.

“çağın buhranı” için 2 yorum

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: