“us” kelimesini “akıl” kelimesi ile yakın bir anlamda kullanıyorum. farklarını konuşuruz lâkin birisine “zeki” demekle “akıllı” demek arasında çok bâriz bir fark vardır.
bazı erkek çocukları vardır. zehir gibi bir zekâya sâhiptir. matematik çözerler, teknik bilirler, mantık oyunlarında iyidirler fakat nerede ne konuşacaklarını bilmezler. saçma sapan hayat planları yaparlar ve ölçüden uzaktırlar. yâni akıldan uzaktırlar. erkek çocuğu örneğini bilerek verdim çünkü zekâ, iki cinsiyette yakın hızda gelişirken akıl gelişimi farkında uçurum olur. yirmi yaşında bir oğlan çocuğu saftirikçe dolaşırken ağzından köpükler fışkırtarak, beş yaşında kız çocuğu bıcır bıcır konuşur ve her şeyin farkındadır. iki cins arasında kabaca on yıllık bir akıl gelişimi farkı vardır. rahatlıkla söylerim ki ortalamada yirmilik kız, otuzluk erkekten akıllıdır.
aklın üç adet bileşeni var. bu şablon bana âit ve parçaları ayrı ayrı îzah edeceğim.
ilki zekâdır ve mantık açıklarını bulmaya yarar. zekâ kurucu değil, çürütücüdür. paradoks, çelişki, aporia, tutarsızlık, çıkmaz tespit etmeye yarar. mantığın ana ilkeleri ile çalışır. mantık, aritmetik, geometri, satranç, yazılım, fizik ve mühendislik zekâ ile yapılır. o yüzden diyebiliriz ki bilim adamında en çok olan şeydir. ergenlik sonlarına kadar gelişimi sürer. dâima da îtibarlı olmuştur. kurnazlık zekâ ile olur ve aklın bilgisayarlar ile taklit edilebilen tek parçasıdır. o yüzden denebilir ki bilgisayarlar insandan zekidir (analiz eder, tümden parçaya gelir.).
ikincisi sezgidir ve tüm olarak, içe doğma hamlesiyle fark eder. malzemesi estetik, imge, arketip, ön görü, örüntü, telepati. zekâ, parçalara ayırırken; sezgi, bütün olarak yutar. rüyâ görürken her zihin faâliyeti durur ve saf sezgi çalışır. gördüklerimiz saf sezgi âlemidir. o yüzden sezginin yaptığı şey anlamak filân değil, müşâhede etmektir. çelişki denen şey bütün için bir sorun teşkil etmez, bu sorun zekâ için vardır. sanatçıda, şairde, kâhinde, annede, âşıkta, çocukta, kadında daha çoktur. dönemsel olarak artıp azalır. itibarı da öyle… pozitivist çağda biraz gözden düşmüştür seziş ve eriş eylemleri. demode görülmüştür ama bergson’un eliyle tekrar yükselişe geçmiştir. yine de doğu’nun sâhip çıktığı kadar sâhip çıkmaz batı, sezgiye. kıta felsefesinin sâhip çıktığı kadar da analitik felsefe… (sentez kurar, tümden tüme gider)
üçüncüsü görgüdür ki yaşanmışlık ile gelişir. okumak ve sinema ile belki bir de… tikellerin tikellere benzemesi ilkesi ile çalışır ve tecrübe de denebilir. parçaların parçalara benzeyeceğini varsayar ve hafızaya ihtiyaç duyar. bir çeşit bilgeliktir. yaş aldıkça artar. en son gelişen ve hayat boyu gelişimi süren akıl bölümüdür. hep en îtibarlı akıl parçası olmuştur. zeki ve sezgili olmasa bile çok deneyimli bir yaşlı, her dâim bilge görülmüştür, fikri sorulmuştur. (parçadan parçaya gider; apoloji denir.)
zekâ, sezgi, görgü ögeleri, toplama işlemi ile bir araya gelip oluşturmaz aklı çünkü öyle olsaydı toplama işleminde sıfır, etkisiz eleman olduğu için parçalardan birisinin eksikliği diğerleri tarafından telâfî edilebilirdi. parçalardan birisini çektiğinizde ortaya çıkan aklın kemiyeti değil keyfiyeti değişir; yâni türü. hem toplanarak bir araya gelse tuz ve suyun karıştırılması gibi olurdu; karşımda her iki bileşenin de tadı olurdu.
çarpma işlemi ile bir araya geldiğini düşünebilirsiniz çünkü sıfır yutan elemandır çarpmada.
mîmârî tasarımda üç mühim bileşen vardır, deriz: sağlam olmalı; işlevli, yâni kullanışlı olmalı; estetik olmalı. sağlamlığa “doğru”, işlevselliğe “iyi”, estetiğe de “güzel” dersek aklın çalışması da buna benzer.
zekâ, iyiyi arar; işlevseli, fonksiyonluyu, faydalıyı.
sezgi, güzeli arar; estetiği, anlamlıyı, ihtişamlıyı.
görgü, doğruyu arar; erdemliyi, uygunu, münasip olanı.
farklı oranlarda yapılan karışım da farklı akıl türlerini doğurur. meselâ edebiyat, deneyim ve sezgi ile yapılır. zekâ işin içine karıştığı an ortaya kötü edebiyat çıkar çünkü mantık çelişkileridir edebiyatı güzel kılan. edebiyatçı zeki olmayandır, demiyorum, edebiyat yapma eylemi sırasında zekâsını susturabilendir, diyorum. o yüzden en güçlü akıl, yeri geldikçe bir şeylerini susturabilen akıldır.
işte, bunların hepsinin ölçülü olarak bir arada çalışması ile hakîkat ortaya çıkar ki felsefenin müşterisi olduğu şey de budur.