sosyal medya esareti artık inkar edilemez bir noktaya geldi. toplumun çeşitli kesimlerinde gözlemlediğim ama nicedir inkar ettiğim bir konuyu konuşacağım.
platon’un bir varlık hiyerarşisi var. parmağıyla yukarıyı gösterir biliyorsunuz, tümelleri. onları düşünmek her babayiğidin harcı değil. “gel adaleti konuşalım” dersin türkiye’deki adaletsizliği konuşursun. ya da adil olan bir şeyi, haksız olan bir şeyi… ama adaletin kendisini konuşamazsın. onun meclisi özel. şimdi ben derim ki durum çok vahim. çağlar boyu avamı aşağılamak için “yalnızca tikelleri konuşabiliyorlar” dedik. dedik dedik de… platon’un şemasına dönersek;
tümeller var gökte, göğün de üstünde. altında matematik var. altında tikeller ve tikellerin de altında tikellerin gölgeleri, yansımaları, hayalleri.
yani demem o ki sokağa çıkıp duvara, taşa, toprağa baksan da onlar hakkında konuşsan sana “geveze” der platon ama sen onların dijital taklitleri olan beğeniler, takipler, görüldü’ler üzerine konuşuyorsun. basitin de basiti, aşağının da aşağısı bir seviye bu. yani tikeller zaten tümellerin taklidi iken sen taklidin taklidi içinde, hayali bir hayattasın şekerim.
koca koca insanlar ki yaşları kırk, tüm ilişki sohbetleri sosyal medya beğenisi, takibi olmuş.
yuva yıkıyor ya! şaka değil. bilen bilir ayrıca. reel koku, reel doku yoksa karşındaki şey mickey mouse resmi ya!
arkadaşlık dijital olmaz. dijital olanına iletişim denir. arkadaş dediğinin eli omuzunda olacak, sırtını sıvazlayacak. sırt sıvazlama emojisi atıyor değil…
sevgili… en vahimi bu ki aklım, fikrim, hafsalam almıyor. ya dijital sevgililik mi olur? kafayı mı yediniz siz! ona sevgililik mi denir? hadi koku, hani doku? ağızdan çıkan ses dijital bir aygıta uğramadan kulağa gelebilmeli ılıklığıyla, havasıyla falan. hani dokunuz? el tutma emojisiyle mi çocuk yapacaksınız? bu iş böyle dijitalde ilerledi mi ben ileride yaşayacağın şoku düşünmek istemiyorum.
demem o ki bu oyuncakların ilk çıktığı günkü kadar şaka, eğlence filan değil bu iş. ciddiye biniyor. bir simülasyon evrenine taşınıyoruz ve ben bir eski kafalı olarak buna direniyorum. belki bir gün hepten bir dijital terk yaparım çünkü bu yapaylık giderek midemi bulandırıyor the matrix filmindeki smith’in kokudan iğrenmesi gibi.
(kare c-blok filminden)