ya dön ya dur

  • 6 dakikalık bir metin-

defaatle yazmış olduğum ve yazdıkça karşıma çıkan ve beni devamlı düşündüren bir gözlem hakkında…

“adam hem ahlak ahlak diyor, hem yaptığına bak!”

bu birçok kişinin ağzında sakızlaşmış bir analizdir ve birine kızmak için en yüksek aşağılama kategorisidir. bir eylemin kendisi iyi veya kötüdür ama burada başka bir mekanizma çalıştırılır, eylem çiftleri birlikte ele alınır. yani iyileri bir haneye kötüleri bir haneye yazmazsın; kötü eylemlerden bazılarını iyi eylemlerle -hemen hemen keyfi olarak- eşleştirip, takım halinde tukaka edersin.

bir şey kötü diyelim, kötüye kötü olarak kızmak yetmez ya da keyifli değildir, mutlaka iyi eylemlerden de kötünün yanına arkadaş bulunur da eylem çifti olarak aşağılanır.

bunu duyduğum günden beri hiç anlamamışımdır ama durumun vahametini yıllar içinde daha çok kavramışımdır çünkü ahlak gibi göreceli, tartışmalı bir konuda hazret-i tutarlılık herkesçe en yüksek değer, tutarsızlık denen şerefsiz de en aşağı eylemdir.

“adam katilmiş, tacizciymiş, hırsızmış.”

“vay namussuz…”

“ama sokak hayvanlarına bakıyormuş, kadın haklarında aktivistmiş, gönüllü kan bağışçısıymış.”

“ne! vay şerefsiz namussuz… … …!”

buradaki dikotomiyi problem anlaşılsın için göze soktum. genelde bu tepki “imam” dedikten sonra veriliyor. imamlık kendi başına iyi bir şeyse kabahatler varken de iyidir, kendi başına kötüyse başka kabahate gerek kalmadan da kötü.

tabii yıllarca şunlar söylendi:

içim-dışım bir; özüm-sözüm bir; dediğim yaptığım aynı…

ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün!

önce şunu bir koyalım ki insan hiddet ve şehvetle yüklü bir bedene sahip. balık beyni üzerindeki sürüngen beyni, üreme ve öldürme dışında bir şey bilmez ve bunun üzerindeki memeli beyni de ekipler halinde sevişir ve ekipler halinde savaşır. iç bu. freud’a bakın bu, nietzsche’ye bakın bu, tasavvufta nefs-i emmare bu, içimizdeki iblis bu, varoluşçuluk’ta bu, olgular, yani tarih de bu. insan nefret, kıskançlık, kin, kötülük, dolu, tepesinden tırnağına kadar güç istenci dolu, sömürü aşığı bir hayvan türüdür.

neymiş? iç bu.

ahlakı da on bin yıl önce güç bela icat etmiş, alışmaya çalışmaktadır.

bir konuyu daha belirteyim, ben bütün yıl üniversite sınavına hazırlanacaksam, hedefim ve mevcut durumum arasında bir fark olamalı. akış için bu fark şart yoksa dururum. hedefim barajı geçmek olursa çalışmam, çalışamam. hedefime anlık ulaşırsam da duramam sabit, aşağı kayarım. demek ki neymiş? hedefine ulaşmış olan iki grup, yani barajı geçen ve türkiye derecesi yapanlar hariç, hedef zaten beni çalıştırmak, hareketlendirmek içinse, seviyem ile hedefim arasında zorunlu bir fark olmalı. mâlum, rüzgâr basınç farkı yüzünden eser. akışın sırrı zaten bu farktır. eşitlendiği an ölüm gelir. evet, özü sözü bir olan şey bir taş parçasıdır, bir cesettir. ölünce zaten özümüz sözümüz bir olacak, bu acele niye?

yetişilmez yükseklikteki ilkelerini sorarım sana? savunulabilir şeyler ve uygulanabilir şeyler aynı mı? yoksa uygulayabileceğin düşük ilkelerimi savunuyorsun sen sadece? söyle, o yüksek ilkeleri o yüce yerden sırf tutarlı olmak adına mı ettin? bunun günahını kim ödeyecek? savun onları, öv onları. sen bir sürüngen olsan da çamurlarda yaşayan, kendini değil onları öv! onlar gibi olduğun için değil, onlar yüce olduğu için öv!

ve heidegger’i hatırlayın, olan ve olması gereken arasına fark koyardı.

gelelim şu -en üst- ahlaki ilkelere;

içim-dışım bir; içim kadar sefil bir dışım var demektir. kıskanç, hiddet ve şehvet dolu bakışlarımı üzerinde gezdirmekteyimdir.

özüm-sözüm bir; özüm pisse sözüme de mi yansımalı bu? değerli şeyler söylemeyelim mi? doğruluk, erdem, cesaret ve adaleti kendimize ve çevremize vaaz etmeyelim mi? (siyah kola ise içtiğim, bir şeyin yalanı bile değil, hiç değilse üzerinde meyve suyu yazsın da eser miktarda vitamin alalım.)

dediğim yaptığım aynı; sigarayı ille bırakmam mı gerekiyor çocuklarıma içmeme öğüdü vermem için? soruyu düzeltiyorum, sigarayı bırakmayı başarabilmeyi mi beklemeliyim bu öğüdü vermek için? yıllarca bırakamadım diyelim, çocuklarıma tek kelime edemeyecek miyim? yani ömür boyu bırakamazsam -türlü zararlarını görmüş olsam da- kimseyi bu konuda uyaramayacak mıyım? ben düştüm siz düşmeyin, demeyeyim mi? böyle saçmalık olur mu ya!

ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün!; niye mevlana, niye ya? niye ya, niye? göründüğüm gibi olamıyorum, çünkü idealize bir görünmem var. kendim bile imreniyorum o görünüşe ama neticede olamıyorum. iyi görünüyorum. ee? ne yapacağım? oluşum çirkin, zor inşa ettiğim -örnek olan- görünüşümü ne pahasına bırakayım da oluş seviyeme çekeyim? ne pahasına, ne uğruna? bu tutarlılık ne menem şeyse, onun uğruna bu katlandığım şeye bak! sırf tutarlı olmak adına pisleşen ve çirkinleşen insanlara kim madalya takacak tutarlı oldular diye?

şöyle dağların tepesine çıkıp göğsümü gere gere en ahlaklıyı, en yüceyi, en güzeli, en doğruyu, sefil bedenim riayet ediyor olsa da olmasa da haykırabilmeliyim! bu öğüdü, sefil bedenimle birlikte duyan tüm kulaklar için vermeliyim. yoksa mıymıntı ağızlardan başka bir şey kalmaz geriye tutarlılık adına.

ayrıca en pis kokan ağızın en pis yerinden bir hikmet çıksa, alır giderim, arkama bakmam bile. niye bakacağım? hani hikmet benim kayıp malımdı? ilke öyle yüce şey ki pis bedenden yansıması onun ışığını azaltmaz. güneş gibi, ay gibi. üzerinden sektiği objeye değil, ışığa benim şarkım ve saygım.

mevzuya bir nefes aldırayım,

doğan her bebek “müslüman fıtrat üzerine” doğar diye bir efsane var ama onun aslı, doğan her bebeğin panteist doğmasıdır. evet, her şey tektir doğduğumuzda. bilişsel gelişkinlik artıkça, okudukça, yaşadıkça, düştükçe ve öldürmeyenler güçlendirdikçe ve gördükçe ve gezdikçe görürüz ki düşünmek bölmektir. sonra aynı görünenler bölünmeye başlar. biz buna felsefe diyoruz.

olanlara bakarız ve deriz ki “her şey göründüğü gibi değil.”

duyduklarımıza bakarız ve deriz ki “ağzından çıkan senin niyetinin tam karşılığı olmadığı gibi benin duyduğum da ağzından çıkan olmayabilir.”

dünyaya bakar ve deriz ki “eşya, bir şeyin gölgesi, hem de kusurlu bir gölgesi olmalı.”

örnekler çoğalır tabii ama bu bölünme, ayrışma, farklılaşma artar düşünme gücü ile birlikte. ve zihinler çeşitli seviyelerde dereceli iken bu derecelenme ayrıştırabilme kapasitesi ile orantılıdır.  adam der ki,

zaman her eşyada her uzayda aynı değil, eşyasına ve uzayına bağlı olarak farklı akar!

işte bu kadar ayrışmak için yirminci asrı bekledi dünya.

demem o ki çatışmayı, aynı görünende ayrışmayı, bir görünende zıtlığı, dansı, savaşı gören görmesi gerekeni görmüştür. romanda bile devrim oydu; sana dostoyevisky’yi okutan şey kendi içinde çatışmalı karakterleri. freud’un yaptığı devrim bile oydu, tek parça sanılan insan kendi içinde savaşlarla doluymuş. yani şu niyet-eylem, öz-söz, iç-dış ayrımlarını yapınca gerçek daha berrak görünür.

bu farklılığı inkâr eden yeteneksiz şuurlar, oraya bir illüzyon, bir aynılık yakıştırırlar. ve gerçek dünyadaki ayrılık, muhayyile dünyasındaki aynılık haline geldiği için gerginlik, sinir ve şizofreni başlar. evet, bu bir yarılmadır. dünyanın sizin hayal ettiğiniz gibi olmamasına üzüldüm tabii ama olanı olduğu gibi görmek isteyenler için bu metin. ve bir imkansız ideal uğruna ahlak yargıçları kesilen vicdanlar için. öyle ki bunun dindar versiyonlarında şu var;

“hem namaz kılıyor hem içki içiyor.”

yani ilki “iyi” bir şeyse kendinde “iyi”dir; hayatında yaptığı hiçbir “kötü” olmaması kaidesi ile mi “iyi”dir? öyle olsaydı ikincisi de kendinde “kötü” olmazdı, yanına iliştirilecek olan başka bir “iyi” o “kötü”yü “iyi” haline getirmediği gibi bal gibi de bunlar iki alâkasız şeydir.

bir de şu var tabii, kabahatleri sayalım:

  • 1-tutarsızlık
  • 2-adam öldürmek
  • 3-tecavüz etmek
  • 4-yalancı şahitlik etmek

gibi.

yani bu listenin başında duran o komik şapkayı çıkartınız efendim. artık o tuhaf şeyin oradan kovulma zamanı geldi. tahayyül etme beceriksizliklerinin hıncını hakikatlerden alanlara biraz şaşılık öneriyorum çünkü çift olanı tek görüyor, sonra da bize kızıyorlar ve hayata, eşyaya, dünyaya doğru bağırıyorlar:

ne olur tutarlı olun, böyle olunca kafamız çok karışıyor!

Değerlendirme: 3 / 5.

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: