nedensellik ve bilim

  • 5 dakikalık bir metin-

freud diye bir adam yaşadığından beri başımızda bir belâ var.

kendisi orijinal bir fikir babası olmaktan ziyâde muhteşem bir pazarlamacı, abartıcı, derleyici ve okurdur. platon’dan beri konuşulan bilinç harici dehlizin, nietzsche’de de kokusunu almış ve dostoyevski’den öğrenerek güzelce abartmıştır. abartmak diyorum, çünkü “her şey” bilinç dışı hâline getirilerek konuya vurgu yapılmıştır. “bilinç altı” tâbiri biraz demodedir. aslında freud’un çizdiği iç harita çok iyi çalışıyor görünmektedir.

id ki vahşi tutkular ve hiddet ve şehvet ister hem de hemen!

süper ego ki insaf, ahlâk, utanç merkezidir.

ego da bu ikisi arasında kalmış olan bendir, benliktir.

freud’un kurduğu psikoanalizm okulu tüm dünyada korku ve heyecan yaratmış, sonrasında en sadıklar bile teker teker kopmuştur. freud’u en şaşırtanı jung’tur. problem şu ki freud insanı salt iç güdülerden, karanlık rüyâlardan, tutkulardan, kıskançlıktan ibâret, cinsel sembollerin içinde kıvranan bir yaratık hâlinde tanımlamıştır. yâni insanın insânî yönünü, farkında olan yönünü ihmal etmiştir ya da ciddiye almamıştır. freud’dan kopanlar ile o hareketler ayrı yönlere gitmiştir ama hiçbir ciddi psikoloji otoritesi bilinç dışının varlığını inkâr etmez, edemez.

problem ciddi olmayanlarda. “belâ” dediğim oydu konu başında.

aslında böylesi felsefi veya bilimsel konuların havas, elit, seçkin arasında konuşulması ve avama, halka, câhile mümkünse hiç duyurulmaması yeğdir. âlimler bir işi tartışır ve elli yıl sonra bu halka sirâyet eder. olanlar da olur.

freud’un bilinç dışı halk tarafından duyulduğundan beri ayaküstü analizcileri önlerine çıkan herkesin bilinç dışında olan şeyler hakkında bir şeyler uydurmakta, bu inkâr edildiğinde de bunun da bir bilinç dışı mekanizması olduğu savunulmaktadır. yâni ağız tadıyla bir homofobik olamazsınız meselâ. muhakkak “gizli homo”sunuzdur. kıskanıyor da olamazsınız sevgilinizi, karınızı; çünkü kendinize güvenmiyorsunuzdur. nefret edemezsiniz çünkü bu bir “gizli aşk”tır. niçin? çünkü öyle demektedirler. inkâr etseniz de bilinç dışınız kendisini savunmaktadır. uydur uydur söyle…

bu ve buna benzer saçmalıklar ile bilinç dışına var derken bilinci inkâr hatasına düşerler. evet, bilinç dışı vardır ama bilinç de vardır. felsefenin amacı bilinci kalınlaştırmak ve bilinç dışını bir inkâr bölgesi olmaktan çıkartıp bilinç işlerini üstlenmiş bir yardımcı mekanizma hâline getirmektir.

yâni aslında iyi bir filozofun karanlık ve bilinmez bilinç altından söz edilemez. onun bilinç altı ona kolaylık sağlar.

psikanalizin çektiği acı, başka şeylerde de var…

bu sıralar zavallı kuantum da aynı durumda. koskoca fizik dalının düştüğü hâlleri görünce içim sızlıyor. kuantum başlığı olan ama kuantum ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dolu sayfa ziyanı ortalıkta dolaşıyor maalesef. “kuantum enerji terapisi” gibi saçmalıkları görmeden öldüğü için çok şanslı heisenberg ve arkadaşları.

bilim 90’ların sonuna kadar tübitak’ın harika basımlarından öğrenilirdi. biz de oradan öğrendik ve sâhiden bilimdi. sonra ortada bilim-imsi şeyler dolaşmaya başladı. bilim olmayan ama içinde bolca bilimsel ibâreler geçen istismarcılar. evet, terim hırsızlığı bir bilim istismarıdır. gerçi yüzyıllardır yapan taraf olmadığımız için bizde bilim hep bir emânet, ürküten bir soğukluğa sâhip oldu ve onu tutarken lastik eldivenler taktık. ağzımıza filân da tam oturmaz. hani yeni evlilerin kayınbabasına “baba” diyememesi gibi. ya da eskilerin kocasına ismi ile hitap edememesi gibi…  böyle… mühendisimiz bile saçmalar bilim hakkında konuşurken. dam der şam der.

“bilim insanları çözemedi.” diye bir başlık görürseniz koşarak kaçın. hiçbir bilim insanı heyeti toplanıp da “ilginç” gizemleri çözeyim diye beklemez. işleri güçleri vardır, dalları vardır. ayrıca bilimin bir şeyi çözemediğini niçin söylüyorsun ki? evrende bildiğimiz değil, bilmediğimiz çok. çözebildiklerimizi konuşalım.

aslında “bilim insanları” tâbiri de yeterince kaçılası bir kelimedir. yine bir lastik eldivenle emânet tutuş… şu olur ama: “stanford üniversitesi’nden bir meta-analiz çalışması”

gördünüz mü böyle başlık? nâdir… ama şu gırla: “bilim cevap veremedi!”

bilimin ne olduğunu bilmediğimiz için ne olmadığını da bilmiyoruz. pek çok mevzû vardır ki bilim ilgilenmez. filânca şiirin güzel olduğu hakkında bir soru sorulamaz bilimsel olarak. paralel evrenleri araştırmaz bilim. şunu da demez:

“bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre adâletli davranış için sözde durmak gereklidir.”

komik geliyor değil mi? farkı yok aslında. tanrı da bilimin konusu değildir, ruh da. yâni demem o ki bir konunun bilimsel olabilmesi için konunun buna elverişli olması gereklidir. üzerinde bilim çalışamıyor ise konu değersiz değil, bilim için elverişsizdir, deriz. iki şart koşarız:

ölçülebilmeli;

yanlışlanabilmeli.

bu tanıma göre meselâ freud’un psikanalizi de bilim değildir.

bilimin ne olmadığını öğrenmek için alper bilgili’den “bilim ne değildir?” isimli kitabı öneririm.

felsefe için durum öyle değil. felsefe her alanla ilgilenir. teçhîzatı buna uygundur. bilimin bittiği ve olduğu her yerde felsefe vardır ki bilim yaparken bile bazı felsefî ön kabulleri varsayarız. en azından bazı formlarda nedenselliği ön görürüz. yâni taşı attığımda yere doğru gidiyor ise “burada bir ilişki var,” deriz.

david hume ve gazzâlî buna îtiraz eder. ikisi de bunalımı ile ünlüdür.

gazzâlî der ki “ateş pamuğu yakmak zorunda değil. bu bir âdettir, kaide değil. “

işte bu sözü, sadece bu eş’arî tavır, o güzelim düşünce devrini, 11. yüzyıl aydınlanmasını, islam’ın altın çağını, endülüs yükselişini bitirmiştir. çünkü doğada bazı şaşmaz kaideler yoksa onunla meşgul olmanın da lüzumu yoktur. bu yasa gibi görünenler yaratıcının birtakım alışkanlıklarından ibâret ise doğada incelemeye değer bir şey yoktur çünkü doğa duruma göre davranmakta, tavır değiştirmektedir ve en önemlisi “doğa” diye bir şey yoktur. mûtezile ise şöyle haykırmıştır: “yaratıcı şaşmaz bir düzen kurmuş olamaz mı?”

eş’arî cevap: “olamaz.”

ve bilim durmuştur.

bunu biraz abartılı anlatıyorum elbette. bir teoriyi seslendirdim. gazzâlî’ye çok yüklenmemeli diyen de var. moğol istilası ve selefiler, diyen de var ki gazzâlî, mantığı olmayanın hükmüne de güven olmayacağını söyleyerek, medreselere mantık dersini koydurandır. kendisini tam anlamanın tam bir yolunun bulunmama sebebi hayatı boyunca devamlı fikir değiştirmesidir. 

nedenselliği tekrar kurtarmadığını biliyoruz, bu kesin. ateş pamuğu hâlâ yakmıyordu öldüğünde.

“nedensellik ve bilim” için 2 yorum

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: