falancanın yerinde olsam, bilmem ne yapardım, şeklindeki cümlelerin çoğu zırvalık. onun annesinin memesinden emsen, babasının evinde büyümüş olsan da mı? o aile yetiştirse seni, onun mahallesi, onun öğretmenleri ve onun arkadaşları… onun cinsiyetinde dünyaya gelsen, yâni onun kadar güzel, onun kadar çirkin, onun kadar akıllı ve budala olsan, ne yapardın? onun yeteneklerine sâhip olsan ve beceriksizliklerine meselâ… onun sağlık problemleri sende olsa ve onun bedeni ki beyin de bedene âit şüphesiz, ne yapardın? aynı depresyon eğilimleri, aynı uyku/tuvalet problemleri, aynı yeme dürtüleri sende olsa… bu sual çok zor kabul ediyorum ama çoğu kişi için cevap vereyim, tamamen falancanın yerinde olsan, tamamen onun yaptığı şeyi yapardı. ben buna sosyal determinizm diyorum ki sebebi, çoğu kişinin “yok” olması. “var” olmak için aktif olarak kendini var etme girişimde olmak îcap eder.
üç çeşit varlık vardır: eşya, beşer, insan. eşya dediğimiz şey sadece çürüme, dağılma, bozunmaya tabiî olduğu için eşya -ki şey (varlık) kelimesinin çoğuludur- sadece sürüklenir. kendi irâdesi yoktur. insan sandığımız bazıları masa ayağının altına konmuş karton misali bir eşya varlığı gösterir. yâni sadece çürür. bazıları beşer varlığı gösterir ki sadece hayatta kalır at, tavuk ve köpek gibi. bunlar çoktur ve hepimiz aslında beşer olarak doğarız. çok azımız insan olarak ölür ki nietzsche’nin “übermensch”i, tasavvufun “insan-ı kâmil”i buna işaret eder. insan, doğulan değil, îcat edilen, ölünen bir şeydir. direnen, isyan eden, “hayır” diyen, devrim yapan, kendisi olmaya cesâret eden, düşünen ve beşer kalmayı reddeden beşer.
yâni sen, tamamen falancanın yerinde olsan tamamen aynı şeyi yapıyorsan, sen diye bir şey yok ve sen legoda boşluk yerine konan bir parça ve sonsuz bir “evet”sin! “hayır” diyemediğin yeri terk edemiyorsan sen aslında yoksun. ilişkinde, ailende, okulunda, memleketinde ve dünyada yoksun!
ah, beşer doğdum insan öldüm, diyebilmek!
hayatta -evlerden ırak- en ağır hakaret: evet’çi.
kanaatiniz nedir?