ahlâk ve adâlet

yazan:

  • 3 dakikalık bir metin-

“ah yasak meyve! yüzüncü yemin bozuşum ve kendimden nefret edişimsin. yine de yengeç adımlarla süzüldüğüm sensin. ne seninle yaşanabiliyor ne de senden kaçmak mümkün oluyor. ah sevgili meyveciğim, yasak olmasan da sever miydim acaba seni böyle? ya da sevmeyecek olsam yasak olur muydun yine? ağacın gözler önündeyse de köklerin benim içimde. ama murdar demeye de utanıyorum yetişemediğim erdeme. tesellim o ki nefretim pek katmerli, pek şiddetli. mâdem senden kaçamıyorum, bâri nefretimle cezâlandırayım kendimi. silemiyorsam karalamalıyım.”

bunu yazmıştım bir zamanlar, bir kötülüğümden sonra. evet, kötüyüm ben. ya siz?

siz, öz babanızdan sevgi, saygı görmemiş, hatta sâhiplenme bile görmemiş olabilirsiniz ama bazı şanslı kerataların babası aristo’dur. felsefe yapmaktan yorulduğunda yasak bir aşk yaşamış ve bunun tohumu olarak da nur topu gibi bir erkek evlât dünyaya getirmiştir. kimine lakap takılır, kimine kitap yazılır. siz z kuşağının “atacan su” gibi isimlerine laf ediyorsunuz ama aristo, evlâdının adını nikomakhos koymuştur. yâni… yâni anlamı yok işte, nikomakhos.

dünya târihinin sual devrimi ve sofist bozucusu, şehit sokrates’in öz talebesi olan, o büyük platon’un “akıl” diye çağırdığı, kendisinden de sıkı bir filozof olarak yetiştirdiği talebesi olan aristoteles, tüm teolojilerin, felsefelerin, toplumların ve hatta devletlerin hâlâ tartıştığı, dünyanın en çok okunan beş kitabından birini yazmıştır 2370 yıl önce. ahlâk hakkında yazılmış bu kadar derli toplu başka bir kitap da var değildir, olmayacaktır. “ey oğul” formatında çeşitli kitaplar vardır ve ilhamını buradan almıştır. bilge baba, güya oğluna ama aslında insanlığa bir etik vermiştir, nikomakhos’a etik. bediüzzaman’dan ifrat/tefrit okumalarını yaptıysanız kaynağı burasıdır.

gençlik yıllarımda iyi olan şeyleri sonuna kadar yapar, kötü şeylerden sonuna kadar kaçınmak isterdim. ölçülü olmak omurgasızlık, gevşeklik derdim. orta yol denen şey bana mıymıntılık gibi gelirdi ki sert ve radikal ve devrimci olduğum için uçtum, uç olduğum için doğruydum. sonra o antik yunan çığlığını duydum. efenim, der ki kendisi: cesâretin azı korkaklık, çoğu saldırganlık; îtidal ol. budur erdemlisi. der ki yine ne savurgan ol ne cimri; orta yoldur iyisi. ama tam yarısı değil karpuz gibi; en güzel hizâdan, en altın yerden geçir ki bıçağını, adı altın orta olsun. gençken sanırdım ki irâde lâzım sadece erdem için. oysa akıl da lâzımmış. hocam anlatmış. evet, aristo bu altın gibi parıldayan ortayı bulmamız için aklı kullanmamız gerektiğini söyler. iyi de eder. büyük iskender’in hocası olduğu için filminde de bulunur ve anthony hopkins oynar. tek bir insan yazımı kitabı evirip çevirip okumak gerekseydi, bu etik olurdu, nikomakhos’a etik. kitaplar içinde uyu akıl baba. okunuyorsun.

haksızlığa uğramış herkesin ağzından ortak bir mânîfesto püskürür: adâlet! bir çeşit cennetin ümitsiz heyecanı ile yaşar, oy verir, taşınır ve tartışırız. hep onu arar ama nedense pek de bulamayız. nerededir adâlet? ama ismi değil, kendisi. sıkı çalışan bir terâzi ve korkusuz hükümler… toplum sınıfı ne olursa olsun aynı cezâ hükümleri, aynı korkutuculuk ve aynı ıslâh edicilik. bir dük de korkacak adâletten, bir köle de. ve ikisi de güvenecek. demek ki ne menem bir şeyse şu adâlet, ikisinden de güçlü olacak. zâten adâletin güçlü olması ilk kanun değil midir? ve ikinci kanunu eşitlik karşıtı olmasıdır. o garip dil sürçmesini terk edin: eşitliğin olduğu yerde adâlet de olmaz. ve bu adâlet nasıl bir ütopya ise ittifakla hep onu isteriz. iki rakip fırka da “adâlet” diye bağırır. ya da birbirini boğazlayan hayat görüşlerini fişekleyen şey, sahtesi de olsa adâlettir. demek ki mutlak düş. yo, hep değil. haksızlığa uğrayan taraftan duyulur o çığlık, bir de intikamcıdan. yoksa derdi sâhiden de adâlet olan kaç kişi vardır?

“ahlâk ve adâlet” için bir cevap

  1. […] ahlak teorim en çok salınım yapan teorimdir. us’tan beri bin kere sorgulanmıştır ve felsefenin bence en zor […]

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: