küçük kız

  • 2 dakikalık bir metin-

kaldırımları ıslak bir sünger gibi eze eze gittiğimi hissederek gidiyorum. böylece onların suyunun çıktığını hissedebiliyorum. yağmur mu? yağması şart mı? kokusu, dokusu ve yüzüme çarpan kristalleri yetmez mi?

insanların yere bakarak yürüdüğü bir istanbul pazarı… gök gibi yer de gri ve insanlar da elbette. dedim ya, istanbul pazarı… gridir insanlar istanbul’da pazarları.

bir küçük kız çocuğunun dilendiğini fark ettim yürüme istikametimde. geçen sene dünyadan göçen kızıma benzediği için mi yoksa sadece kız çocuğu olduğu için mi eğilip sevmek istedim? gözleri, tüm dünyayı ezecek kadar mavi. bakışları da öyle.

baktı bana ıslakça, masmavi oldum hatta. belki bana baktığı için, belki de kızım dünyadan geçen sene göçtüğü için eğilmedim, sevmedim. hiç kız sevmez gibi, bana mavi bakılmaz gibi yürüdüm gittim. ensemde ıslak bakışlarını hissettim.

denize doğru yürüdüm. pakette kalan son sigarayı çıkardım. cebimde ıslanmış kibrit yakmadı sigaramı. yine de dudaklarım arasında tuttum ben dalgaya bakarken. dalgaya… o mu bana bakıyordu acaba ıslak ıslak. bazı denizler öyledir; sen ona bakarsan o da sana bakar. ansızın ölen çocukların hatırası gibi.

paltoma büründüm cenin gibi. paltom plasenta renginde, sarı. havada asılı kalan bir palto ve içine kıvrılmış yavru kuş hükmünde bir koca adam… uçuşan saçlarım gözümün önüne parazit yapıyor. hani bazen düşünmeyiz de kendimize poz keseriz… düşünmemek için oyalanmak isteriz kaşımızı, bıyığımızı.  düşünmenin hası, demir leblebi yutma gibidir, bilirim. hası gelmesin için çakmasına talibim.

oyaladım kaşımı, bıyığımı.

cebimdeki elimle tüm bozukluklarımı sıkıp kavradım. demir bir hamur gibi yamuldu terli avucumda paralarım. döndüm. o tarafa doğru bakmadan dilenciye yürüdüm. evet, bakmadım. baksam yaralanacaktım. vardım. olması gereken yere vardığımda yoktu. baktım, bakındım. mavi gözlü kız dilenci yoktu gri pazarında istanbul’un. gevşettim yumruklarımı. eğildim, az evvel oturmakta olduğu zemin taşlarını elledim. sevdim… ılık… kız ılığı, çocuk ılığı, yokluğun ılıklığı… okşadım kaldırımları bir süre deli gibi. yağmur düştü elime gözümden. doğruldum. cebimdeki pişmanlığı kaldırıma doğru savurdum.

yürüdüm, durmadım. siste eridim, yok oldum.

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: