animizm

yazan:

  • 3 dakikalık bir metin-

insanlık ilkel dönemlerde animistti. bu şu demek, dağın, taşın, rüzgârın bir ruhu var. yani tıpkı bir kedi gibi bir kaya parçasının da bir canı var.  her şeyin canlı olduğu bir çağ düşünün, ölülerin bile. ayrıca bu can diyalogsuz bir canlılık da değil. belirli hallerde, belirli kişiler -genelde kahinler- iletişime geçilebiliyor. aslında cansız diye bir şeyin olmadığı bir bakıştan söz ediyorum. cansız yoksa fiziksel yasalar da yok. yani aslında yer çekimi, deprem, rüzgar, yıldırım, sel baskını gibi olayların arkasında asla öngörülebilir, hesaplanabilir bir ruhsuz süreçler silsilesi yok. bunlar ayrı ayrı, müstakil ve münferit duyguları olan ruhların aralarındaki çekişmelerden ibaret. tabii ilerleyen süreçlerde bunlar daha genel başlıklarda toplanarak tanrılara evrilecek. yani yerel ve tikel ruhlar, derli toplu kompartımanlara bölüştürülecek. “deprem tanrısı” dediğin zaman emrinde bir dolu ruhlu taş toprak var.

politeizme tam girmeden animzime birkaç örnek vereyim. hepimiz aslında bir yanımızla bu primitif inancı taşıyoruz. küçük çocukların ayağı masaya çarpınca çocuğu teselli etmek için masaya tokat atarız, “dövdüm” deriz. aslında çocuk masanın bir çeşit ruhu olduğunu ve cezalandırıldığını düşünür. veya bir kedi gördünüz mü hiç yün yumağıyla oynayan. kendi yarattığı hareketliliğin yün yumağı tarafından gerçekleştirildiğine inanarak savaşır kedi. evet, kedi kendi tekmesi ile uçan kâğıda sinirlenir, onunla inatlaşır. oysa kendisi dursa kâğıt da duracaktır. kedi veya çocukla sınırlı değil animizm. kapıyla, vidayla, fermuarla, otomobille inatlaştığınız oluyor mu? doğrusu çoğu şeyin ya bizzat ruhu var ya da nazar, büyü, imtihan, dua tarafından yönetilen indeterminist süreçlerin sonucu.

biz insanlık olarak cansız denen şeyi çok geç keşfettik. zaten onu keşfedince zaptetmeyi öğrendik. o güne kadar her şey belirsizdi. kahinler tanrılar ile konuşur, ölülerle, atalarla konuşur bir kehanette bulunurdu. o kehanet asla rasyonel değildi. net olmayan sesler duyar, kendisi de net olmayan sesler çıkarırdı. yani tamamı yorumdu. bunlara biz şimdi anlamlandırma önermesi diyoruz. bu önermelerin açıklama değeri yok elbette.

dünya tarihinin en büyük devrimleri falanca kral falanca şehri fethedince filan olmadı. en büyüğü şüphesiz beş yüz bin yıl önce keşfedilen ve zaptedilen ateştir. bu her şeyi değiştirdi; mızraklar keskinleşti, etler pişti, beyinler büyüdü, gece aydınlık, kışın ısı verdi, bizi korudu ve ilk tapındığımız şey o oldu. ateşin ruhu ya da daha sonra ateş tanrısı.

ikinci büyük devrim cansız objelerin keşfi, yani determinizmin. buna kimisi bilim diyebilir ama bence yasa diye bir şeyin varlığına güven bir devrimdir. şüphesiz felsefe ve bilim buradan çıktı ama ana öz elbette değişmezlerin keşfi oldu.

özetle, hala sürmekte olan bir çeşit ilkellik ölçüsü bu ruhlar kültü inancı. bir objenin yalnızca, cansız, biatkâr, intikam hırsı olmayan, edilgen, teslimiyetçi ve tamamen matematiksel bir şey olduğunu kavramak devrimi henüz hepimize uğramış değil. 

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: