şekerci ve doktor

  • 5 dakikalık bir metin-

bir zamanlar bir kreşi üç doktor yönetirmiş. çocukların ihtiyaç duyduğu ilaçları hazırlar, çocukları vitamin ve protein şurupları ile beslerlermiş. gel zaman git zaman kreşin yanına bir şekerci dükkânı açılmış. içinde envaiçeşit çikolata, bal, dondurma varmış dükkânın. birkaç gün geçtikten sonra, şekerci şehrin meydanında yüksek bir yere çıkarak şunu demiş:

“bu doktorlar hiç sizin ağız tadınızı düşünmüyor. yanına birkaç yaverini almış, halkı eziyor. sizin ihtiyaç duyduğunuz şeyler ballı kaymaklar ve reçelli kurabiyeler. biliyor musunuz, bunlar demli çayla ne iyi gider… artık seçim olsun. kreşte çocuklar kimi istiyorsa onlar yönetsin kreşi. her çocuk kendi için neyin iyi olduğunu bu doktorlardan daha iyi bilir. bunlar bir avuç elitist züppeden başkası değil. her kreş kendi kendisini yönetebilir.”

“onlar iyiliğimizi ister.” dedi bir çocuk

“hayır,” dedi şekerci, “sen kendi iyiliğini daha iyi bilirsin. allah dil vermiş. dil şekere güzel, şuruba acı diyor. o dili allah boşuna mı vermiş?”

“nasıl yapacağız?” diye bağırdı bir çocuk

şekerci dedi ki:

“dünyanın en mantıklı şeyini söyleyeceğim. buna karşı çıkmak aptallıktır ki zaten sadece buna monarşik doktorlar karşı çıkar. yapacağımız şey, küçük kağıtlara kimi istediğimizi yazacağız. herkes yazsın. doktorlar da yazsın, sorun değil. hangisi çok çıkarsa o yönetsin kreşi.”

“peki ya doktorlar çıkarsa?” dedi bir çocuk.

“o zaman yönetmeye devam ederler. hiç sorun değil. biz bu oylamayı her yıl tekrarlayalım. kim kazanırsa o yönetsin kreşi. hem bir yıl boyunca kötü yöneten olursa, çocuklar onlara gereken dersi verecektir.”

dedi ve ekledi şekerci, “ben sizden şeker yemeye değil, size şeker yedirmeye geldim.”

bir çocuk şöyle bağırdı:

“yazmayı bilmeyenler var. ben alfabeyi tam öğrenmedim. bilmediğim harfler var.”

“yazmayı henüz öğrenememiş olan çocuklar, ‘ş’ harfi yapsın yeter. şekerci olduğu belli olur. diğerleri de ‘d’ yapsın. yazmayı bilenler tam yazsın.”

çocuklar heyecan içinde çığlık attılar. koşarak doktorun odasına gittiler. doktor o sırada bir çocuğun ağrıyan dişine bakıyordu.

“çabuk git buradan pis doktor. biz seçim yapacağız. oy vereceğiz. şekerciyi seçeceğiz. sonra da sayacağız.”

çocuklar doktorlara saldırdı ve kargatulumba attı dışarı.

sonra tüm çocuklar toplandı ve küçük kağıtlara tercihlerini yazdı. sonra da bir kutuya attı. akşam olup herkes oy verince sayma işlemi başladı. sonra saymaya başladılar ama sayı saymayı hepsi bilmiyordu. bazıları ona kadar bazıları yirmiye kadar saymayı öğrenmişti. saymayı en iyi bilenler de okumayı iyi bilmiyordu. doktorlardan ve şekerciden yardım isteyerek saymaya başladılar ama bir yandan da güvenlik amacıyla birbirlerine teyit ettiriliyorlardı.

sonunda “bizi doktorlar yönetmeli” yazan kağıtların sayısı on, “ş”, “s”, “şekci”, “eşek”, “seker”, “çikolata”, “lokum istiyom”, “şkker” gibi yazılar olan kağıtların toplamı doksan çıktı. ve şekerci muzaffer bir komutan edasıyla odasına geçti. doktorların özel eşyalarını da çocuklara dağıttı. çocuklar birbirlerine iğne saplamaya, sağa sola şuruplar dökmeye başladı.

hapları kedilere zorla verdiklerinde kediler hasta oldu; “gördünüz mü,” dedi bir çocuk, “demek ki doktorlar bizi böyle zehirliyormuş.”

çocuklar çok mutluydu. her güne kaymaklı fındıklar ile başlıyor, öğle yemeğinde bazen eski moda elma şekeri, bazen de bol sütlü çikolata, akşam ise çeşitli jelibonlar ile uykuya geçiyorlardı. gece uyanacak olurlarsa dolapta bekleyen bir vişneli dondurma mutlaka onları bekliyordu.

hasta çocukların sayısı artmıştı ama bu olsa olsa doktorların bir oyunu olabilirdi. doktorlar meydanda bir konuşma yapmaya karar verdi:

“sevgili çocuklar, size verdiğimiz proteinler ve ilaçlar sizi kısa zamanda mutlu etmese de uzun vadede iyi kılacaktır. hepsi sizin sağlığınız için. devamlı basit karbonhidratlar ile beslenmek insülin direnci ve obeziteye sebep olur.  kas erimesi yapar ve hafıza geriliği… bunun sürekliliği yok. canınız şeker yemek istiyorsa ara sıra yiyin tabii ama devamlı tüketm…”

çocuklar bağırmaya ve öfkelenmeye başladı. doktorun sözünü keserek taşladılar. şekercinin yaverlerinden bir çocuk şöyle bağırdı:

“biz halkız ve kendi kendimizi yönetebiliriz. sizin köleliğinizi yapmaya ihtiyacımız yok. siz kendi krallığınız için üzerimizde hakimiyet kurmaya çalışıyorsunuz. oysa adil bir seçimle gördük ki çoğumuz şekerciyi istiyor. hatta onu istemeyenler bile ikna oldu zamanla. şekerin tadı tatlı geldi ve artık çocukların yönetimi devam edecek. ne zaman ki çocuklar artık doktorları ister -öyle olmaz ya- o zaman gelirsiniz. şimdi oturun aşağı. artık adalet, özgürlük, eşitlik ve şeker devri. sizin devriniz kapandı.”

doktoru isteyen çocuklardan biri söz aldı korkarak:

“çocuklar bakın, doktorlar bizim için iyi olanı istiyor. hepimiz her şeyi bilmiyoruz ki hepimiz oy verelim. mesela saymayı bilmeyenle saymayı bilenin oyu bir olur mu? ben alfabeyi öğrendim, çarpmayı toplamayı bile öğrendim ama aramızda daha oy verirken yazdığı harfi bilmeyenler var.”

konuşan çocuğu da doktorların yanına ittiler ve ona doğru bağırdılar:

“sen halkı küçük görüyorsun. sen pis bir burjuvasın.”

tüm çocuklar doktorlara ve doktorcu çocuğa saldırdı ve yerlerinden kalkamayacak hale getirinceye kadar dövdü.

sonraki seçimde yüz çocuğun yüzü de şekerciye oy verdi ve sayma işini de artık sadece şekerci kendisi yapıyordu.

ikinci seçim ilkinden de büyük bir kutlama ve coşku ile geçti.

beş seçim, altı seçim, yedi seçim derken, artık doktorlar sağda solda saklanarak yaşamaya başladı. devamlı şekerci ve ekibi kazanıyordu.

çocukların çoğu hastaydı. çoğu şişmandı. geceleri rahat uyuyamıyorlardı. öksürük, hapşırık, alerji her yerdeydi. en yaygın problem diş çürükleriydi. bazılarının gözleri de görmez olmuştu. hatta ölen çocuklar bile olmuştu.

şekerci ise iyice zenginleşmiş ve yaşlanmıştı. iyice de hastalanmıştı. tuvalete gidecek hali yoktu.

sonraki seçimi hayatta kalan on çocuk kendi arasında yaptı ve şekerci elli oy aldı. kutlamalar olmadı çünkü herkes evde hastaydı. şekerci ölüm döşeğinde öksürmekteydi. ona acilen bir doktor gerekiyordu. baş yaver, yanına iki çocuğu alarak doktor aramaya çıktı. baş yaverin korkunç baş ağrıları olduğundan beş dakikada bir mola veriyordu yürümeye. yanına aldığı çocukların birisi topaldı, diğeri de devamlı kusuyordu. doktorların yaşadığı evin önüne kadar geldiler.

baş yaver başını tutarak bağırdı:

“doktorlar… çıkın! içeride olduğunuzu biliyoruz. kreşinize bağlılığınızı gösterin. şekerci ölüyor. büyük hizmetler etmiş bu dev adam çok hasta. on yüz bin yıllarca türlü siyasi ayak oyunlarıyla çaktırmadan bizi hasta ettiniz. şekerlerimize ilaç karıştırdınız. eğer şe…”

yaverin yine migreni tutmuştu. sustu bir süre. yanındaki topal çocuk parmaklarıyla yıl sayısını hesap etmeye çalışıyordu. yaver devam etti:

“eğer şekerciyi kurtaramazsanız, onu sizin hasta ettiğinize inanacağız ve idam edileceksiniz. bu son uyarımdır.”

içeriden hiç ses gelmedi.

çocuklar birbirlerinin koluna girerek içeri girdiler. kapı açıktı. içeride yere yığılmış halde üç iskelet gördüler.

(platon’dan esinlenilmiştir)

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: