geçenlerde kanlı, parçalanmış ceset görüntülerine denk geldim ve iğrendim. sonra bu iğrenmenin gerçek sebebini düşünmeye koyuldum. birçok kişi empati der ama bence yanlış çünkü ölmüş ile empati yapılmaz. orada acı çeken birisi olsaydı “empati” diyebilirdik ama biz acı çekenle acı çekiyor değiliz, iğreniyoruz. yani et, kan, vücut içi sıvıları, salgıları… bunları iğrenç buluyoruz.
bir de mesela giyiniyoruz. aslında örtündük tarihin başlarında, giyiniyor değildik. ikisi farklı. örtünmek eti gözlerden muhafaza etmek için yapılır. giyinmekse bir –mış gibi olma hamlesidir. tine hizmet eden bir tarafı var giyinmenin. kullanılan renkler, aksesuarlar, süsler şunlar bunlar derken biz aslında bir kaçışta, simülasyon sunuştayız.
iki sualin cevabı da aynı. üçüncüsünü de sorayım;
yine mesela sakallar, kıllar, saçlar devamlı kısaltılır, boyanır, şekillendirilir. orada da bir kaçıştayız. asıl olduğumuz halimizden bir kaçış halindeyiz. yani düşünsenize, hayatı boyunca temizlenmiş ama tıraş olmamış bir kişi bizi iğrendirir. bu kişi kadınsa tepki şiddetlenir. bunları okurken çoğu kişi mevzuyu son derece sevimsiz buluyor, biliyorum fakat ortada bir ahlaksızlık yok, yalnızca olduğumuz şey olarak kalmamız var.
dördüncü örnek de şu olabilir; doğada hayvanların hiçbirisi kendi dışkısına bizim kadar yabancılaşmış değil. biz kaçarız, saklarız, aslında bence inkar ederiz. bu saydıklarımın üçü de inkar biçimi. sifona basmakta acelemiz bundan. kediyi, köpeği izleyin, bu kadar aceleci değiller.
uygarlaştıkça yabancılaşmaya maruz kalıyoruz. bu yabancılaşma bize bizi hatırlatan her şeyden kaçış, tinsel olmayanı inkar biçiminde tezahür ediyor. yani kıyafetlerimizi çıkardığımızda ortada kalan komik, tuhaf, ayıp, garip gelebiliyor oysa asıl bedenimiz o. mimar oluşumdan biliyorum ki banyoya boy aynası koydurmayız. bu da kendimizden kaçışımızdan. kıl bakımı da bir inkar biçimi. kanlı etlerimizi örten pembe kılıfımızın soyulması da bir inkarımız ile bizi yüzleştiriyor. yine aynı sebepten tuvaletten kaçışımız. baksanıza, biz kendimizden kaçıyoruz. yarattığımız anlam şemalarına bizi kapatan ve asıl bedenimizi, asıl bizi, aslımızı inkar ettiren şey ortak kurgularımız, paylaştığımız masallar. masallara ihtiyacımız var. ortak yalanlarımız bizi biz kılan. et değilmiş, organizma değilmiş gibi doğaya ve kendimize yabancılaştıran masallar bunlar. bunlar olmazsa ölümlü bir aşağılık mahluk olduğumuz hakikatine çarpıyor, üşüyoruz.
yani kanı, çıplaklığı, kılı ve dışkıyı reddedişimiz ölüm korkusundan.
*omurga 2.etik 3.estetik acı aforizma ahlak akıl anlam aşk ben bilim cemiyet değişim dolunay doğa duygu edebiyat estetik etik evrim felsefe insan kitap kötülük mimesis mutluluk nietzsche psikoloji sanat sevgi sinema sosyoloji söyleşi sürü tekamül tin us varoluşçuluk zeka çürüme ölüm özgürlük şair şiir şizofren