hayatı kaçırdığını düşünen gençler üzerine

yazan:

  • 7 dakikalık bir metin-

geçenlerde –böyle şeyler beni üzer- genç bir kadının hayatı ıskaladığına, hayatın gerisinde kaldığına dair duygularını dinledim.

hayat varmış, bir o hayata yetişen, blabla yapanlar, şu şu ülkeleri görenler, aşık olup sevişenler, mutlu olanlar, gülümseyenler, coşanlar, hayatın içini dolduranlar varmış;

bir de hayatı ıskalayan sünepe, ezik, sinik, atık tipler…

bu aslında sık sık farklı kılıklarda karşımıza çıkan o tanıdık çağ hastalığı; sosyal medya tuzağı.

bu genç kadına birkaç öğütler (-ler olmaz ama öğüt kelimesinden sonra bunu çok seviyorum, kusura bakmayın) verdim. işbu öğütler ortalama şöyle şeyler:

-sosyal medya, göründüğümüz değil gösterdiğimiz yer. bu ayrım önemli çünkü görünürken falso veririz, gösterirken asla. hele de fotoğrafta. yani bir davette bir çiftin arasının limoni olduğunu anlarsınız. çaktırmamaya çalışsalar da kokusu çıkar hafiften ama yüz fotoğraf arasından seçtiğim yüz filtre uygulanmış abartılı mutlu pozum sizi değil beni bile inandırır. yani mutluluk pozlarını yemeyin!

-ortalama memnuniyet pozları ya da bazıları mutlu bazıları nötr olan pozlardan değil tamamı hep birlikte çılgınca bir mutluluğu ifade eden pozlardan bahsediyorum; bir kere şunu koyalım ki sahtedir! evet, kişi deli veya aptal değilse devamlı sırıtıyor değildir. gerçekten de –bakın- aşırı mutluluk bir aptallık işaretedir.

-aptal veya deli olmayanın sahte pozları ise iki sebepten olur: aşırı mutsuzdur veya aşırı mutsuz etmek istemektedir ama her iki ihtimalle de kıskanılası değildir. evet, aşırı mutsuzlar ancak aşırı mutlu görünmeye çalışır. bu onların gerginliğini alır. bir de mutsuz etmek isteyen kötü kalpliler vardır ki onlar da kıskanılıyor olma hazzını yaşamak ister de sırıtır kelle gibi.

-işte bu “aşırı mutlu” pozlarına cevap olarak karşıt “aşırı mutlu” pozları ile başlayan kısır döngülü savaş hiç bitmez. bir bakarsınız ortalık “aşırı mutlu” pozlarından geçilmez olmuş. kim başlattı, kim sahiden mutlu, kim sahiden mutsuz, hepsi birbirine girer ama en fenası, bu toplu “aşırı mutlu” pozu herkesi hep birlikte daha mutsuz eder.

-gelelim başarı meselesine… reklamla gıcır gıcır parlatılmış birkaç “başarılı” akran sağda solda gezer devamlı. bunların vıcık vıcık bir başarı fetişi olma halleri vardır, böyle cılk… kazanan dediğin nedir ki? kaybedenleri konuşalım. o pırıltılı sahteliği asla yemiyorum ben. birkaç şanslı piçin birkaç şanslı hamle sonrası elde ettiği boku reklamla ışıldatmasından midem bulanıyor. kendileri de buna inanabiliyor.

-hayat izlediğin filmlerdir, hayat okuduğun kitaplardır, yalnız başına huzur içinde bir sokakta yürüyebilmektir veya huzurla yastığa başını koyabilmektir. yarış atı mıyız? atsak bile bizim çayırlarda da koşmaya hakkımız yok mu? başarı bazen bir dostunla kurduğun sağlam ilişkidir, güven vermektir, iyi bir baba olmaktır, ne bileyim, gülümseyebilen bir kadın olabilmektir. selam vermek mesela, gelen geçene… başarı için iri şeyler aramamalı. minik mimiklerde ne gizler saklı.

-insanın şüphesiz bazı şanslı sahiplikleri var. güzellik, zeka, para, çevre vs. bunlar hayatın ilk yirmi beş yılı için etkin şeyler çünkü emek birikimi için süre kısıtlı ama kırk yaş için artık şansın oranı azalmış oluyor. ve birkaç şanslı kişinin kucağına gökten yardım kolisi düştüyse ne olmuş? bu onları başarılı değil şanslı yapar.

-kimsenin ailesi kolay kolay şahane olmuyor. oluyorsa ekonomik durumları olmuyor. o da oluyorsa aile iyi niyetli ama cahil olabiliyor. yani öyle birkaç şanslı köftehor göz boyamamalı. iyi aile dediğin kolay bulunur şey mi? geçip gitmeli… oralarda takılırsak ömür bununla geçer. 

-istekler her zaman pozitif şeyler olmayabilir. bilakis istekler acıların yegane kaynağıdır. az iste, kurtul! filanca isteklerine kavuştuysa bu onun için yeni ve büyük istekler demek. biter mi? bazen bazı şeyler olur hayatta ve bu şeyler bazen isteklerimiz olmasa da bize yeni fikirler veren, sonradan da ısındığımız şeyler olabilir. görücü usulü evlenip zamanla sevmek gibidir yani. insanın hayatının en saftirik yılında kurduğu hangi hayal ne kadar makul olabilir ki bir de gerçekleşmedi diye diz dövelim?

-insan aceleci… bugün senden daha pırıltılı gördüğün hayatlar bir yıl, üç yıl, on yıl sonra nerelerde olacak kim bilir… o kadar dar bir zaman dilimine bakıyoruz ki. bir yıl dediğin nedir? ömrü yirmi yıl olan için yüzde beşi, kırk olan için yüzde iki buçuğu, seksen yaş için lafı bile edilmez… hani laf vardır; yaşlandıkça günler uzar, yıllar kısalır. o yüzden hadiseleri bugün ile yorumlamak çok hatalı. yıl dediğin geçiverir ve izin ver geçsin ki görelim.

-bu saydıklarım içinde en önemlisine geldik; kıyas. telefon alırken muadilleri arasındaki yedi farkı tabloya döken internet siteleri var. iyi de bir dakika, biz insanız! yani parametrik değiliz. filancanın dersleri parlak, okulda popüler ve bilgi yarışmasına katılıyor ama sen de duyarlısın, empatsın, hassassın ve incesin. bunun ölçeni nedir? hangisi kıymetlidir? gerçekten ince bir dostu mu, yoksa elinde birkaç salak plaketle dolaşan bir dostu mu tercih ederdin? ikincisiyse sen de sahtesin ve yanındaki güzele, popülere, başarılıya, zengine yakın durarak sana da bir şeylerin bulaştığını sanıyorsun. oysa bazılarını olduklarından daha az kaybeden gösteriyor olabilirsin. belki de o yüzden devamlı seni yanlarında gezdiriyorlar fino gibi. ekibe çirkin biri gerekiyor doğru kontrast için. gerçekten buna razı mı olacaksın?

-kıyaslayandan kaç. sen de kendini kıyaslama bir insan evladıyla. akla hayale gelebilecek en iğrenç şey, diyebilirim ki budur.

-hayatı herkesle aynı sırada yaşayacaksın diye bir şey yok. okul, askerlik, iş, evlilik, çocuk vs sıralamasından bir çıkmak gerek. bu sıralama pekala bambaşka olabilir veya maddelerin yarısı budanabilir. 

-okul kazanmak dediğin şey artık eski moda. bitirince aynı zor hayatın içinde ortak bir çırpınışın içinde olacaksınız. filanca okulda okuyan ile senin arandaki fark mezuniyetinizin birinci yılı sıfıra inecek. gano da fos. ben bölüm birincisi olup ilk işinde bulaşık yıkayan biliyorum. yo, bulaşıkçılık kutsal bir iş. temiz tabaklar için onlara müteşekkiriz ama bizim bulaşıkçımız o kibirli sırıtışıyla bir mühendislik mezunuydu.

-plaket adamın aklını alır. bir kişiye gidin, yılın bilmem ne ödülünü verin, yarın değişir. kıyafeti, yürüyüşü, tavrı… insan böyle yapay kimliklere hemen sahip çıkıyor. ödül fena baştan çıkarıcı bir şey. alanların bu ödüllere bu kadar inanıyor gözükmeleri ezikliklerinden. 

-iş meselesi… işsizsin diye de dövünme. ülkenin çalışabilir nüfusunun üçte birisi işsiz. yani kulübe hoş geldin…

-evlilik kısmına girmek bile istemem ama iki kişi birlikte belediyeye imza attı diye, biri gelinlikli pozunu beş yıl boyunca paylaştı diye, sevişip bir çocuk yaptılar diye kıskanılası bir iş yapmış olmuyorlar. dünya sekiz milyar ve biz mitoz ile bölünmedik. birileri evlendi ve hep birileri evlenmeye devam edecek. düğün öncesi o salak açık hava pozlarındaki tüm tatava mide bulandırıcı derecede sahte. evde birbirlerine “lan” diye böğüren çiftlerin profesyonel fotoğrafçılar tarafından mutlu’ya benzetilmiş olmasına bayılıyorum. parklar, çiçekler, balonlar, aşklar… canım benim…

-aşk… ilişki konusu ilk başta söylediğim mutluluk palavrasının tam göbeğinde. dostlar, mutlu çift diye bir şey olmaz. ayrılmalarına daha uzun zaman olan çift olur. hey tanrı aşkına, birileri birileriyle denk geliyor işte. kimse leyla-mecnun değil fakat maslahat gereği öyle görünmeleri gerekiyor. bir sakin olun. akşamları birbirlerinin gırtlaklarına yapışıyorlar. sen de onların canım cicim pozlarını yiyorsun. bir ilişki mi istiyorsun? elde etmek dünyanın en kolay şeyi. çık sokağa –eminim sokakta karşı cinsin ya da talep ettiğin cins neyse, pek çok nefes alıcı bulacaksın- ve birisine söyle. yalnızlığın çirkinliğinden değil, aşırı seçiciliğinden veya korkaklığından. ayrıca kolay kolay kimse o kadar çirkin olmaz, sanmıyorum. sizinle öpüşmeyi heyecanlı bulacak birileri çıkar mutlaka. hem aptal hem çirkin hem fakir değilsinizdir, sanmıyorum. öpüşürler yani, öpüşülür.

özetle, kıskanma çok tehlikeli ve yıpratıcı bir duygu. tehlikesi şiddetinden geliyor. erkenden tedbir alınmazsa tüm vücudu sarabilir kanser gibi. içten içe de yer. kişi ayrıca kendi kıskanılası yanlarını görmekte de bazen kör olabilir. şu rakamlar belki biraz düşündürebilir. bugün bir milyara yakın insan içecek suya erişemiyor ve otuz bin insan açlıktan öldü. bugün dostlar bugün… bunlar başka bir gezegenden değil, dünyadan. o yüzden elinizdeki telefonun, dünyanın çok şanslı bir azınlığını yansıttığını unutmayın. siz dahil!

dünyada aç insan sayısı: 865.891.935

dünyada aşırı kilolu insan sayısı: 1.737.045.887

bugün açlıktan ölen insan sayısı: 30.074

içecek suya erişimi olmayan insan sayısı: 779.891.721

kaynak: https://www.worldometers.info/tr/

kanaatiniz nedir?

%d blogcu bunu beğendi: