yavaşlamak

yazan:

  • 4 dakikalık bir metin-

bin yıl evvelki beyin problemlerini konuşuyor olsam belki başka şeyler derdim ama çağın krizi: dikkat. müsebbibi de aşırı uyarılan duyular.

konuya ortasından girdim, yavaşlamak hakkında konuşacağım.

aslında şöyle, üç tüketiciye bölüştürülen bir zihinsel efordan bahsedebiliriz; duyular, düşünce/hayal, bellek. bu tüketiciden birisi aşırı kaynak kullanımı içindeyse diğerlerine pek pay kalmıyor. suçlu, aşırı meşgul edilen duyular.

insan icadı ses çıkartıcılar ve görüntü yaratıcılar yokken doğada her şey zihinden yavaştı. karıncalar, köpekler, dalgalar, kuşlar, rüzgâr, güneş… bunların şüphesiz bir hızı var ama duyuları aşırı meşgul edici olmadığından derin düşünme söz konusu olabiliyordu. sabit bir duvara doğru baktığınızı düşünün. göz kapatmaktan farklı değil duyu meşgul ediciliği açısından. doğanın seslerini dinlediğinizi varsayın. işte bu doğanın hızıyla uyumlu algı hızımızın sebebi, evrim ailemiz ve evrim ortaklığımız. yani birbirimize göre olmamız.

dalgalanan bir denize doğu bakarken rahatça düşünebiliriz, hatırlayabiliriz, hayal kurabiliriz… bunun sebebi o hareketin siklik, döngüsel, ritimli olması. yani birbirini tekrar etmesi. doğada tekrar etmeyen hareketler bile transa sokucu, yani düşünmeyi iptal edici değil. mesela tazıdan kaçan bir tavşanı izlemek. 

henüz tadış, hissediş ve koklayış duyularımız bu panik rüzgârın kapılmış değil ama duyuş ve görüş işgali başladı. saniyede yirmi beş değişen karede ani değişimler, aşırı kontrast, ince detaylar, kırılımlar, yani keskinlik var…  duyuşta da durum farklı değil. bu kontrast doğada hiç yok. bu yüzden bir tiktok gezinişi yapan beyne yağmur gibi veri yağıyor. beyin bu verileri işlerken derine dalmayı unutuyor, sıçramayı öğreniyor. sonra alışıyor, sonra da bağımlısı oluyor. evet, beyinlerimiz sıçrama bağımlısı. az az, kısa kısa, hızlı hızlı, hikmetsiz ve süratlice sıçrama işi için evrim geçirmeye başladı. bunun doğal bir sonucu olarak da yalnızca hayata göz atabilir oldu. evet, insan artık yalnızca göz atabiliyor.

bir söyleşi kaydını izliyorsun internette, adamın tüm esleri kesilmiş. düşünme anları yok ya, devamlı konuşuyor. yani es denen şey çıktı hayatlarımızdan. boşluklar doluluğu tanımlayan şeylerdir. boşluk yoksa doluluk da yoktur. bazen karşındakinin konuşmasından değil, konuşmaları arasındaki sessizlik anlarından, susuşundan anlarsın demek istediğini.

bir kitap okurken sabit bir sayfaya uzun uzun bakmak için gereken sabır tiktok beyninde bulunmadığı için zaten kitap okumayan nesiller, daha da soğudu bu işten. okumuyor değil, okuyamıyor. istese bile okuyamıyor. bugünün dikkat seviyesi saniyelerle ölçülür oldu.

ilk hızlı okuma teknikleri ikinci dünya savaşında geliştirilmeye başlamıştı. hızlıca geçen savaş uçakları var ve o uçaklar üzerinde yazılı bir şeyleri hızlıca okumak gerekiyordu. dikkat buyurun, hızlıca. yani hayatımıza ilk kez hız denen şey girdi. düşünün, en hızlı şey at arabasıydı. 

bugün göz hareketleri bile zıpzıp top gibi. eski filmleri izleyerek fark edersiniz bunu. çağ hızlandı, her iş acele, herkes koşuyor. yani artık yavaşlama molaları vermek bir zihin sağlığı mecburiyeti oldu.

dikkat seviyemizdeki rezaleti görmek için kitap okuyamıyor olmak yeter ama siz açın bir bela tarr izleyin mesela. ya da deneyin sadece izlemeyi. tarkovski izleyin. izleyemeyeceksiniz.

göçebe topluluklar tarih boyunca devamlı hareket ettiği için sabit durmak, bir şeyi izlemek yeteneği hiç bulunmaz. yani koşmaya, ok atmaya, göç etmeye o kadar alışmıştır ki durup bir şeyi izleyemez. bizler de o neslin çocukları olarak hiperaktif çocuklara sahibiz. bizde hiperaktif olmayanlar bile yerleşik toplulukların ölçülerine göre hiperaktif. dikkat eksikliği bir nevi bizim kanımızda var.

ben derim ki daha da berbat hale gelmeden tedbir almalı. dikkat, deyip geçmeyin. tüm beyin faaliyetleri ona bağlı. alzheimer aptal kişiye denmez, dikkatsiz kişiye denir. bellek, dikkatle çalışır. zeka, düşünce, hatta akıl bile dikkatle çalışır. kullanmayı beceremediğimiz bir makineyi taşımak gibidir dikkatsizlik. başka zararlarını saymıyorum bile.

günde hiç değilse bir defa yavaşlama egzersizi yapmalı. müziksiz, görüntüsüz, televizyonsuz, telefonsuz, rahatsız edensiz bir şekilde öylece oturun. evet, duvara bakın mesela, pencere de olur. ilk zamanlar on dakika bile cehennem azabı gibi gelir. dışarıda bakacak bir şey bulamayan beyin içeriye döner ve aktivitesi olmayan bir iç dünya ile karşılaşır. zamanla içeride bir şeyler bulabilmeye başlar. can sıkıntısı iyidir, geliştirir. canı sıkılmayan kişi aptallaşır. günde iki defa tekrarlanan bu can sıkıntısı veya yavaşlama egzersizleri neticesinde iç dünyanın biraz kıpırdayacağını düşünüyorum. zaman içinde kitap okuyabilmeye başlayacaksınız ve bu yavaşlama seanslarını uzatabilir olacaksınız. ama en önemlisi gerçekten iyi geldiğini de hissedeceksiniz. evet, gerginliği de alacak. meditasyon, namaz binyıllardır bunu yapıyor.

sınav sistemimiz hız övücü maalesef. hızlı ve panikliyken matematik çözersiniz ama mesela felsefe yapamazsınız, edebiyat da. yavaşlık isteyen uğraşlardır bunlar. niçin azaldığını buradan da anlayınız.

aslında bu duyu oyalayacılara kendimizi atmamızın başka bir sebebi de şimdi’nin korkunçluğundan kaçmaya çalışmak. şimdi demek yaşıyor olmak demek, ölümlü olmak demek ve hayatın anlamsızlığını görmek demek. durmak, sadece durmak bile son derece korkunçtur birçoklarınca.

deneyin, görün.

yavaş günler.

kanaatiniz nedir?

emre timur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et