us‘ta anlam…
…
siz ruhsunuz yani beyinde tepinen, “ben” diyebilen. kellenizi bir kutu düşünün, bu kutuya dışarıdan malumat yağıyor. ağzın alıştığı biçimiyle beş duyunuz var ki aslında çok daha fazladır. kanın asiditesini ölçen duyuları veya yer çekiminin yönünü anlayan denge algılayıcılarını sayabilirsiniz ama bir de mâliki olmayanlarca yok sayılan “sezgi” var ki altıncısıdır; çiğnemeden löp löp yutulan bir lokma misali tam, tüm, bütün olarak algılar ama en kötü tarafı da gördükleri bulanıktır, sislidir. yukarıda aklın bir bölümü olarak anlatmıştım sezgiyi, doğrudur. hem ek bir duyu hem de aklın bir parçası.
işbu kaynaklar ile “inanç” üretilir. bilgi yok, inancın dereceleri vardır. taşı attığınızda yere düşeceğine şiddetle, uzaylılaraysa şüpheyle inanırsınız. şüphe oranı azalan inanç, mobilya gibi ağırlaşır. hareket hâlindeki inancın çıkardığı sese “düşünce” diyorum. fabrika çıkışı enerji tasarruf yazılımı, beyni düşünmekten korur. çok az kişi sahiden düşünür; genelde hayvani taraflarımızın taleplerine mantıklı-imiş gibi bahaneler bulmakla meşgulüzdür.
beyin içindeki her işin yegâne yakıtı duygudur ve duygu olmazsa düşünmek, hatırlamak, öğrenmek ve hatta hareket de olamaz. duygu üretemeyenler o yüzden hiçbir şey yapmak istemez ki biz buna “depresyon” diyoruz. depresyon hüzün filan değil, duygusuzluktur. duygusu kalmayan kişi deponun dibinde kalanlar ile zayıf bir anlam üretebilir; anlamsa koku yapar, duygu üretir. aşırı anlam aşırı koku yapar. aşk, kin, kıskançlık ise yakıt aşırılığıdır; delirtir.
kimileri de duygular arasında ayrım yaparak bazısını lüzumsuz filan görür ama başta da dediğim gibi sevgi, hasret, özlem ne kadar lüzumlu duygular ise kin, öfke, kıskançlık da öyle lüzumludur. yakıtın cinsleri veya farklı oranlardaki karışımları olduğundan farklı şekillerde harekete geçirir sahibini. palyaçonun listesi romanında bilge ile palyaço tartışır duyguların lüzumunu.
yani duygular -ileride göreceğimiz- eşya ve hadiselere dikilen dış kılıfların yani anlamların çıkardığı kokulardır ve sahibi tarafından üretilen, yine sahibini mağdur edendir. aşk ise sahibi tarafından üretilmeyen, tam bir maruziyet olandır. aşkın durumu çok farklı. göksel bir yanı var. tüm duyguları ateşleyen ama kendisi bir duygu olmayan his, coşku, körlük ve aşırılaştırma.
aşk dışsal bir yağmur olduğu için neye âşık olduğundan hesap sorulamaz. ağaca da olunur, ölmüşe de cansıza da… aşk ussal olmadığı için yalnızca yağmur hâlindeki zevkin ve acının hissine kulak vermeli ve geçmesini beklemeliyiz. konuşacağız tafsilatlı.
evlilikse kutsal değil ussaldır. ussal olduğu için sınıfsaldır. sosyo-ekonomik bir imzadır; dünyadaki üç buçuk milyar karşı cinse, elli yıl boyunca hiç bakılmayacağına, yalnızca imza atılan kişiye cinsel hislerle bakılacağına dair tuhaf bir yemindir, imzadır. bu masala inanılmaz tabii ama inanılmış gibi yapılmalıdır. o imza bir kere atıldıktan sonra nedense vazgeçilmemesi için cemiyet ve devlet el ele verir. toplumun hiç istemediği şey boşanmış canlılardır. geçmiş olsuna gidilir ve nedense evlenenlere “niçin?” diye sormayan toplum, boşananlara büyük bir hevesle “niçin?” diye sorar.
…
kanaatiniz nedir?