geçenlerde artık ağızlarda çiğnenmekten pörsümüş ve içi boşaltılmış bir konu olan tasavvuf hakkında yazılar yazan bir sayfada şunu gördüm;
“sebepleri de ihmal etme, sarıl.”
ve hiç anlamadım. anladım da artık bu konu için daha fazla rahmetli gazzâlî’yi suçlamak istemiyorum.
ya şu tavır şudur… olacak olan olmaktadır ama sebepler de bahanedir, o yüzden çok da kafaya takma sebebi, diyor. bütün ortadoğu coğrafyası niçin bugün bu haldedir biliyor musunuz? sebeplere bu kibirli bakış yüzünden. onları lüzumsuz formaliteler görmek yüzünden. tanrı’yı dünyanın niteliksiz mevzuları ile devamlı uğraşan bir yaşlı bilge görmek yüzünden. tanrı ve doğaya hakaret etmek yüzünden.
yani kapıya vurunca ses çıkıyor, değil efenim. ses zaten çıkacak da sen yine kapıya vurur gibi yap da ses boşuna çıkıyor gibi olmasın. yani sadaka olarak veriyor sebebi. nedenselliği aşağılayarak geçen bir ömür, ıvır zıvır her şeye erekselci bakış ve doğa yasalarını aşağılama, hor görme, önemsizleştirme…
yüce tanrı için kendi kurduğu oyunu kurallarıyla oynaması mı daha yüksek ve yücedir, o oyunun kurallarını bozarak oynaması mı? nedensellik tepende en büyük patron! bu, sebebi bahane gören kafa, tanrı’ya mızıkçı demiş olur.
dere yatağına ev yaparsın sel basar. bu kural. bu kuralla savaşılmaz. bu kurala tüm evren uyar. sen de uymazsan boğulur gidersin. harabenin önünde oturulup, ecelim geldiyse zaten ölürüm, denmez. durunca ölünür. bu bir intihardır. ecelde şu yazıyor da olabilir:
gerzeğin teki yıkılmak üzere olan bir binanın altına giderek intihar edecek bugün öğle saatlerinde.
sabahtan akşama kadar üç yüz on üç yasin okuyor, iki kere ikinin beş etmesini istiyor olabilirsin. yarın sabah uyandığında beş de ediyor görünebilir sana iki kere iki ama bu beş ettiği anlamına gelmez. nedensellik, sebepler, fizik yasaları ve madde bu evrenin en büyük patronu. ya onu anlarsın ya yolundan çekilirsin. mantık ve fizikle savaşılmaz. bunlara artistlik de yapılmaz. o zaman sana kibirlinin kim olduğunu gösterir…
sebeplere de sarılacakmış-mış…
allah razı olsun.