kendimiz olmak

yazan:

  • 3 dakikalık bir metin-

bugünlerde sevgilimden daha çok düşündüğüm bir adam var: sartre.

onun o özne-nesne bakışı çok düşündürüyor beni.

şimdi diyelim ben yalnızım; yani o an sadece özneyim. görülmemek şartıyla pencereden bakarım, internette gezinirim iz bırakmadan, kitap okurum, telefonla konuşmam, üst komşuya tıklatmam ve kimseyi telefonla aramam.

bu şekilde saf özne iken bir anda bir güvenlik kamerası fark ediyorum ve her şey mahvoluyor. yani artık o izleniyor olma ihtimali beni saf özne kılan durumdan bir anda koparıyor ve özneliğim yok olmasa bile nesne olma tarafından galebe çalınıyor. evet, artık ben kısmen nesne kısmen özneyim ama ne olursa olsun nesne oluş yutan eleman gibi davranıyor.

sonra aşağı iniyorum, kentin meydanına gidiyorum ve bağırarak bir bildiriyi okumaya başlıyorum. ben artık büyük oranda nesneyim. özne olmaklığım hemen hemen eridi ama yok olmadı.

başa dönelim.

kimse tarafından görünmezken, eşyalar tarafından zayıf bir şahit olunma halini yok sayarsak- saf özne, yani görenim. bu halin ismine “gören” diyelim.

güvenlik kamerası tarafından izlendiğimi fark ettiğim an, artık ben gören ben olmaktan “görünen” ben olmaya evriliyorum.

görünen ben olarak özne/nesne karışımı halimi kıran şey ise meydanda yaptığım konuşma; işte o da beni “gösteren” ben olmaya çeviriyor.

gören, görünen, gösteren

tanrı ne yapar? görünmez ama görür. pekâlâ, eşya ne yapar? görmez ama görünür. demek ki neymiş, insan olmaklığımız hep tanrı ve eşya arasında bir salınım içindeymiş ama iki tarafa da mutlak bir deyişi hiç mümkün olmuyor.

eşyalar biraz bizi gözetliyor ve ben bir kör mobilya taklidi de yapsam hala biraz özne olmaklığım sürüyor. haydi, bunları geçtik… eşyalar beni gözetlemese bile ben, beni gördüğüm ve ben, ben tarafından göründüğüm için devamlı özne ve devamlı nesneyim zaten hep kendime.

sahnede konuşma yaparken ben kimliğim ile varım, yani nesne yanım. nesne yanım doğuştan hiç oluşmuş değildir ve pek ipucu da verilmiş değildir. yani bir kullanım kılavuzu olmadan biz kendimiz yaratırız kimliğimizi.

görünen iken, yani sadece caddede yürür iken, yani özne/nesne karışımı iken kişiliğim ile varım, bu benim kişilik yanım. bunu da yarı yarıya hazır bulurum doğduğumda da boşlukları kendim doldururum.

bir de kimse görmezkenki kendilik yanım var ki özneyimdir ve doğduğumda önemli ölçüde tamamlanmış bir ham inşaattır kendisi. fakat kendisini ihmal ederek geçirdiğim yılların ardından koptukça koparım ondan ve kişiliği kimliğe, kendiliği kişiliğe doğru çekiştirerek bir yabancılaşma yaşarım. bu yabancılaşma ölümcüldür aslında. nesne olarak kalır, öyle devam ederim ama biz buna yaşama değil hayatta kalma diyoruz.

siz kendinizi hiç özlemiyor musunuz, demiş birisi.

soru, saf bir nesne olarak kaç gün dayanabilirsin görülmeye, göstermeye?

yine soru, saf bir özne olarak çıldırır mısın iki saat içinde? kendini göstermek için yırtınır mısın yoksa?

kendine tahammül edebiliyor musun? kendinle kaç saat yalnız kalabiliyorsun?

kendimize çok yabancıyız. uzakta, çok uzakta o. rollerimize dönüştük ve pozumuza benzedik. biz artık başka bir şey olduk. bu zavallı değişim işte bizi huzursuz kılan ve geceleri uyutmayan. kafamız o yüzden karışık, o yüzden kaybolmuş hissediyoruz.

siz kendinizi hiç özlemiyor musunuz?

(bknz. kendin olmak)

“kendimiz olmak” için 3 yanıt

  1. […] bknz. “kendimiz olmak” […]

  2. […] nesne olmaktan özne olmaya geçiş. falancalar benim hakkımda ne düşünür, üzerine kurulan hayatlar nesne olmaktan çıkamaz. […]

  3. hamidemete avatarı
    hamidemete

    Evet, daha çok düşünüyor olman kabul edilir mi?
    Bir düşünelim:)

hamidemete için bir cevap yazınCevabı iptal et

emre timur sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et